Üniversite yerleştirme sonuçlarından sonra gençlerin, tarımsal eğitimden ziraat fakülteleri başta olmak üzere ziraat ve doğa bilimleri, tarım bilimleri ve uygulamalı bilimler fakültelerinin birçok bölümünün yeterli sayıda tercih edilmediğini yine birçok bölümün de sıfır çekmesine yer verecektim. Üniversitelerin tarımla ilgili 230’a yakın bölümüne 7 bin kontenjan açılırken, tercihlerde bu kontenjanın sadece… Diye başlayacaktım ki bıraktım bu konuyu yazmayı ve…

Zaman zaman okurlarıma tarıma paralel veya yakın konularda çok güzel ve ilginç, aynı zamanda yaşanmış gerçek öykülere yer veriyorum. Geçmişten ya da günümüzden bu öyküleri okurlarımla paylaşmak ve benim hissettiklerimi okurlarımın da hissetmesini sağlamak düşüncesiyle bu alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim. Ümit ediyor ki sizler de en az benim kadar beğenecekseniz bu öyküyü.

Bu öykünün yazarı bilinmiyor.

Daha ilkokuldayım. Evde telefon çaldı. Koştum, açtım. Babamın okul arkadaşı Kerim amca. O da babam gibi öğretmen. Çocukluğumuzun öğretmenleri işte... İki söz arasında hemen birkaç soru, her fırsatta öğretmenliği yaşıyor ve yapıyor. Telefonda hemen sınav başladı.

- Zafer, İstiklal Marşı’mızı kim bestelemiştir?

- Zafer, Yozgat’ın plakası kaç?

Hepsini yanıtlıyorum.

Ardından, o zaman bana çok garip gelen bir soru geliyor:

- Zafer, “10 yumurta kaç öğretmen eder?”

Şaşırıyorum.

- O nasıl soru Kerim amca?

Kerim amca telefonda uzun uzun gülüyor. “Bak, okulun akıllısı Zafer. Yanıtını bilmediğin bir soru buldum işte. Şimdi telefonu babana ver. Sonra da babana sor. O sana yanıtını verir” diyor.

Babamla Kerim amcamın telefon görüşmesi bitince, babama soruyorum:

- Baba, Kerim amcam sordu. 10 yumurta kaç öğretmen eder?

Babam da gülmeye başlıyor. Ardından gülerek başlayan ama bittiğinde ikimizin de gözyaşlarıyla yıkanan aşağıdaki öyküyü anlatıyor:

Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinin yaklaşık yirmi kilometre güneyinde yan yana iki orman köyü vardır. Boşnakköy ve Armutlu.

Her iki köyde de hayat zor, insanları yoksuldur. 1950 yılının güneşli bir temmuz sabahında, bu iki köyün en çalışkan iki öğrencisi Ali ve Kerim, birkaç yıl içinde öğretmen okullarına dönüşecek olan Köy Enstitüsü sınavına katılmak için ilçe merkezine yola çıkarlar. Tabii yürüyerek.

Ali’nin elinde küçük bir sepet ve sepetin içinde 10 tane yumurta var.

Evde para olmadığından, annesi ilçede satıp, sınav için lazım olacak kalem, silgi gibi ihtiyaçları alması için bu 10 yumurtayı, biraz kendi evinden, biraz da komşulardan toplayarak Ali’ye vermiş. Kerim’in ailesi daha da fakir olduğundan, Kerim’de o da yok.

Yaklaşık yirmi kilometre yolu yürüyerek ilçe merkezine ulaşıp, hemen bir bakkala giriyor ve 10 yumurtayı satarak bir kalem ve bir silgi alıyorlar. Kalemi de, silgiyi de ikiye bölerek paylaşıyor ve sınava giriyorlar.

İkisi de başarmıştır. Ancak bilmedikleri bir şey var. Sınav iki gün sürüyor.

Bu iki küçük köylü çocuk, sınava girip akşama köylerine dönmeyi düşünürken, şimdi Hükümet Konağı’nın önünde, neredeyse ağlamaklı, geceyi nerede geçireceklerini bilmeden, bir aşağı, bir yukarı yürümekte...

Cadde üzerindeki evlerden birinde, bu iki köylü çocuğa merakla bakan bir kadın onları eve çağırır. Durumu öğrenince onları doyurur. Akşama eşi de işten gelir ve çocukları o gece misafir ederler.

İkinci gün de sınav başarılıdır.

Birkaç ay sonra Kastamonu Gölköy, Köy Enstitüsüne kayıt ve ardından şanla şerefle geçen otuz yılı aşkın öğretmenlik yaşamı...

Babam, öykünün sonunu şöyle bağladı: “Bak oğlum, köyden 10 yumurtayla çıkan iki çocuğun öğretmen, subay, mühendis, milletvekili hatta cumhurbaşkanı olabildiği yönetime CUMHURİYET denir."

Son söz: Tarımla ilgili 230’a yakın bölüme 7 bin kontenjan açılırken, tercihlerde bu kontenjanın birçok bölümü boş kalsa da, ben gençlerden çok ümitliyim. Bir taraftan çok ilgisiz, duyarsız gibi görünseler de öte yandan çoğunlukla, “bana dokunmayan bin yaşasın” diye düşünmüyorlar. Sadece doyumsuzluğun sosyal yaşam için ciddi risk oluşturduğunu düşünüyorum.