2023 yılı, ülkemizin ve tüm dünyanın çok boyutlu ve çok yönlü sınamalarla karşı karşıya kaldığı ve vasat bulan krizlerin sadece yaşandığı coğrafyalarda değil küresel anlamda etkiler yarattığı sancılı bir süreç olmuştur. Görünen o dur ki önümüzdeki yıllarda yeni sınamaların ve krizlerin yaşanması ise kuvvetle muhtemeldir.

2024 yılı içerisinde 62 ülkede seçimlerin gerçekleşmesi planlanmakla beraber bu durum ülkeleri daha içe kapanık hale getirmeye koyulmuştur. 2019 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan COVID-19 pandemisi ile arz-talep dengesi bozulmuş ve birçok ülkenin ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiştir. Pandeminin ülkeler üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin henüz toparlanmaya başladığı bir süreç içerisinde patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı tüm dünyadaki dengeleri yeniden sarsmıştır. Uzun süredir devam eden ekonomik savaşlar ve ambargolara savaşın etkisiyle beraber enerji ve gıda arzı krizinin de eklenmesiyle özellikle de Avrupa ülkelerinde toplumsal huzursuzluklar artmaya başlamıştır. Bu kapsamda pek çok Avrupa ülkelerinde hükümetler değişirken aşırıcılık yanlısı partilerin oy oranları ile ırkçı eylemlerin yükselişe geçmesi dikkatlerden kaçmamıştır. Yaşanan ekonomik sıkıntılar, göç hareketliliklerinin artması, gelir dağılımındaki adaletsizlikler yabancı karşıtlığını beslerken ırkçı akımların ise güç kazanmasına sebep olmaktadır.  Kendisini ileri demokrasi ülkesi olarak değerlendiren ülkelerde İslamofobi ve Türkofobi olmak üzere insanlık dışı eylemlerin sıkça gerçekleştirilmesi yükselen ırkçılık dalgasının ulaştığı vahim boyutları tekraren göstermiştir. Böylesi bir atmosferde 2024 yılı içerisinde planlanan seçimlerde aşırıcılık yanlısı siyasi anlayışların iktidara gelmesi ya da söz konusu ülkelerin meclislerinde etkili konumlara ulaşması ihtimali ise giderek artmaktadır.

Dünyanın karanlık bir iklime hapsedilmeye çalışıldığı bir dönemde Türk Devletleri ve İslam ülkelerinin ortaya koyacağı gayretler insanlığın barış ve huzur iklimine kavuşabilmesi adına daha değerli hale gelmektedir. Öyle ki mevcut şartlar altından küresel bir düzenden bahsetmek mümkün olmadığı gibi küresel mekanizmaların tümüyle etkisini yitirdiği de açıkça görülebilmektedir.

Diğer yandan kendisini küresel güç merkezi olarak değerlendiren ülkelerin çarpık ve sapkın bir yaklaşımla krizlerin çözümü yerine olayları daha vahim hale getirebilecek politikalar izlemesi kendi menfaatleri uğruna tüm dünyayı karanlığa sürüklemekten geri durmayacaklarını ispat etmektedir.

İnsanlığın huzuru, kalıcı barış, istikrar ve adaletin tesis edilebilmesi için Türkiye’nin ortaya koyduğu tavır tarihi, imani ve tabii sorumluluğundan gelmektedir.  Ruh kökünü binlerce yıllık devlet geleneğinden besleyen Türk politikası gelinen aşamada tüm insanlığın umudu olmuştur. Önümüzdeki süreçte dünyanın nasıl şekilleneceği konusundaki en önemli unsur Türkiye’nin takip edeceği politikalar olacaktır.