Koronavirüs salgını sırasında salgının neden çıktığı ile ilgili bir dizi komplo teorileri de aldı yürüdü. Sayabildiğim kadarıyla 10’a yakın teoriden bir tanesi de, 5G teknolojisi nedeniyle virüslerin mutasyona uğradığı ve zararlı hale geldiği idi.

Bir diğeri 5G nedeniyle havada oksijenin etkilendiği, bir diğeri de akciğerlerin oksijen kapasitesinin etkilendiği idi. Bu teorilerin insanı etkileyen kısımlarının, henüz dünyanın birçok kısmında 5G henüz kullanılmadığı halde bu virüsün insanları hasta etmesiyle çöktüğünü söyleyebiliriz. Çin’de bile 5G denenen bir kısım şehirlerde salgın var iken bir kısmında ise olmaması da virüsün mutasyonu teorilerini zayıflatmaktadır.

5G aslında yazılım/bilgisayar ve elektromanyetik radyo birimleri olarak iki ana kısma ayrılabilir. Radyo elektromanyetizması da hep gündemde olan bir konudur. Her frekans bandı analiz edilerek insan sağlığına kabul edilebilirden fazla etkisi olan bantlar ya kullanılmaz ya da bunların çıkış güçleri limitlenir. Bunlar bu konuda alan uzmanı olan kurumumuz BTK tarafından regüle edilir. Örneğin ICNIRP‘nin (bir Avrupa kurumu) belirlediği değerlere göre 41 volt/metre‘ye izin verirken Türkiye 10.25 volt/metre değere izin veriyor, halk sağlığını daha fazla gözetiyor.

Bu elektromanyetizmanın bir tarafı baz istasyonu antenleri ise diğer tarafı da cep telefonlarıdır. İzin verilen SAR yani özgül soğurma değeri de cep telefonlarının vücuda yaydığı elektromanyetik alanı ifade eder. 1 gramlık doku başına düşen güç değeri. BTK’nın kurduğu Piyasa Gözetim Laboratuvarı bu değerleri ölçüyor, izinleri veriyor.

5G ile gelen yenilik yeni frekans bantları. 3.5 Ghz, 26 Ghz civarı bantlar en çok odaklanılanlar. 60 Ghz ve 80 Ghz ise üzerine konuşulanlar. 3.5 Ghz civarı bantlar halihazırda Wi-Fi gibi sistemlerle evlerde dahi kullanım yaptığımız bir bant.

Radyo frekanslarının insan sağlığına etkileri üzerine 30’un altında ve 90 Ghz’in üstünde çalışmalar var. Bu komplo teorilerinin getirdiği tartışma ise özellikle 60 Ghz, biraz da 26.5 ve 80 Ghz ile ilgili. Bilimde çalışmalar ilerledikçe, netlik daha da artıyor. Davranışsal bozukluğa neden olan SAR değeri 1982‘deki araştırmalarda (ANSI ve NCRP) 3-9 W/kg, 2005’te ise daha düşük bir değer olan 1-4 W/kg (ICNIRP) belirlenmişti. Bunun üzerinde değerler, dokularda ısınma yaratıyor, bu da başta davranışsal, maruz kalma süresi uzarsa da fiziksel bozukluklar ile sonuçlanabiliyor. Özet: Her teknolojinin bize getirdikleri olduğu kadar götürdükleri de var.

Bu komplo teorilerinin sosyal medyada gördüğü kabul, hayata geçirilecek bir 5G’de kamuoyu desteğinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Türkiye’de 5G için gerekli izinler verilirken, kullanılacak bantlar, güç limitleri ve cihaz tipleri belirlenirken, o günün bilimsel gelişmeleri ışığında, moleküler biyoloji, genetik, halk sağlığı, hayvan sağlığı (örneğin arılar!) gibi bilim dallarındaki çalışmalarla etkiler gözetilmelidir.

Bundan önceki yazılarımdan hatırlarsınız; ABD, Huawei’ye karşı ticaret savaşlarını araç ederek bir dizi yaptırım uygulamıştı. Bu yaptırımlarda, 5G gibi sadece kablosuz olmayan, yani gelecekte tüm iletişim yöntemlerini bir araya toplayacak bir teknolojide, hem milli güvenlik amacıyla yerlileri öne çıkarmak, hem de Çinli rakibi yavaşlatmak amacını gütmüştü. Bunu da unutmadan halk sağlığını öncülleyen akılcı yöntemlerle ve kararlarla, bilimin ışığında ilerlemek durumundayız.

Bundan 50 yıl önce internet nasıl ortaya kondu ve bugün internete hâkim olmak bir milli güvenlik konusu ise, bundan 20 yıl önce Google, 15 yıl önce Facebook nasıl ortaya kondu ve milli güvenlik konusuna döndüyse, 5G’de de bu olacak. 5G, dünyada var olacaksa, 5G’de üretici ve önde olmak, her detayına hâkim olmak, bir milli güvenlik konusu haline gelecektir. Aslında bu tür komplo teorilerinin detayını anlamak, bunları doğrulamak ya da yanlışlamak için de bu gereklidir. Esas problem, başkasının hâkim olduğu bir teknolojiyi kullanmak zorunda kalırsak olacaktır, bugün internet, bilgisayar, Wi-Fi ve 4.5G gibi teknolojilerde olduğu gibi.