Geniş bir zaman aralığını kapsayan Çin-ABD arasındaki ekonomik ve politik mücadele günümüz dünya koşullarında farklı boyutlar kazanmakla birlikte yeni mücadele sahalarının oluşmasını da beraberinde getirmektedir.

2019 yılında tüm dünyayı etkisi alan Kovid-19 pandemisi küresel tedarik zincirini sekteye uğratmış, üretim durma noktasına gelmiş ve tüm dünya ülkeleri ekonomik anlamda büyük olumsuzluklarla karşı karşıya kalmıştır. Bu süreç içerisinde ABD ve Çin arasındaki mücadele de hız kazanmıştır. ABD’nin Çin’i ekonomik açıdan çevreleme politikası kapsamında 20 Mayıs 2022’de Japonya ve diğer 11 ülke (Hindistan, G. Kore, Avustralya, Endonezya, Tayland, Singapur, Malezya, Filipinler, Vietnam, Yeni Zelanda ve Brunei) ile başlatacağını duyurduğu Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesi (IPEF) son dönemde Çin’e karşı en etkili hamlelerinden birisi olmuştur.

2022 yılının henüz başında başlayan Rusya-Ukrayna savaşının NATO’ya karşı net bir mesaj niteliği taşıması bununla beraber ABD’nin Ortadoğu, Körfez ve Arap Yarımadası’nda yer alan ülkeler üzerindeki etkisinin kaybolmaya başlaması Çin için ABD karşısında yeni bir hamle fırsatı doğurmuştur.

Öte yandan Cemal Kaşıkçı’nın ölümünün ardından bitme noktasına gelen Suudi Arabistan-ABD ilişkilerini düzeltmek ve asıl sebep olarak Rusya-Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği enerji arzı krizi sebebiyle yükselen petrol fiyatlarının düşürülmesi için Suudi Arabistan’ın petrol arzını artırmasını istemek amacıyla ABD Başkanı Joe Biden’ın 2022’nin Mayıs ayında Suudi Arabistan’ı ziyaretinden eli boş dönmesi –ki Çin’in duruma müdahale ettiği söylentileri gündeme gelmiştir- bölge ülkeleri üzerindeki ABD etkisinin zayıfladığını göstermiştir. Buna mukabil olarak Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in geçtiğimiz aralık ayında gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinden önemli ve somut sonuçlar alması artık bölge ülkeleriyle Çin iş birliğinin derinleşeceğinin sinyalini vermiştir. Esasında Çin uzun süredir Körfez, Orta Doğu ve Arap Yarımadası ile ilişkilerini geliştirmek amacıyla önemli yatırım işbirliklerini sürdürmektedir.

2016 yılından beri diplomatik ilişkilerini durduran Suudi Arabistan ve İran 6-10 Mart tarihleri arasında Çin’in ev sahipliğinde bir araya gelmiş ve yapılan görüşmelerin ardından Suudi Arabistan ve İran diplomatik ilişkilerini yeniden başlatacaklarını duyurmuşlardır. İsrail’in “İran’a ait nükleer tesisleri vurmak” yönünde açıklamalar yaptığı yine bununla beraber ABD’nin İran ile nükleer görüşmelerin artık öncelik olmadığını duyurduğu bir dönemde Çin ara buluculuğunda Riyad ve Tahran’ın mutabakata varması yeni dengelerin oluşmaya koyulduğunu göstermektedir.

Çin’in son hamlesi ile ortaya çıkan tabloda bölgede ABD etkisi yok sayılırken; hem Çin diplomatik bir kazanım elde etmiş hem de yaşanan gelişme muhtemel sonuçları itibariyle uzun süredir Orta Doğu coğrafyasında vasat bulan istikrarsızlıkların çözümü noktasında etkili olabilecek bir adım olarak karşımıza çıkmıştır.

2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşın akabinde Türkiye hem sınır güvenliği hem de bölge halklarının sulh ve selameti için Suriye’ye harekâtlar düzenlemiş, DEAŞ, PKK/YPG gibi terör örgütleri ile mücadele etmiş ve kararlı bir şekilde operasyonlarını sürdürmektedir.

Suriye’de iç savaşın başlamasından itibaren İran, Şam yönetimine desteğini açıkça göstermiştir. Bununla beraber Çin de Şam ile ilişkilerini güçlendirme yoluna gitmiş ve “Kuşak Yol” projesine dâhil etmiştir. 2011 yılında Suriye’nin Arap Ligi üyeliğinin askıya alınmış olması Şam’ın elini zayıflatırken Tahran-Riyad anlaşması ile beraber Şam üzerindeki Suudi vetosunun kalkması ve Suriye’nin Arap Ligi’ne geri dönmesi ihtimalini kuvvetlendirmiştir.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın 22 Haziran 2022 tarihinde ülkemize gerçekleştirdiği ziyarette Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından yayımlanan ortak bildiride, siyasi, ekonomik, askeri, güvenlik dâhil, ikili ilişkilerde yeni iş birliği döneminin başlamasına yönelik kararlılığın vurgulanması Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkilerinin olumlu seyrini göstermektedir. Suudi Arabistan ve Şam yönetiminin arasındaki sıkıntıların aşılması durumunda Suriye’nin eli rahatlayacağı gibi Türkiye için de olumlu kazanımları olabilecektir.

Bilindiği üzere uzak bir geçmişi olmamakla beraber Suriye ve Türkiye arasında istihbarat teşkilatları boyutunda süregelen görüşmeler Rusya’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas’ın görüşmesi ile devam etmiştir. Gelinen aşamada Türkiye, Suriye, Rusya ve İran Dışişleri Bakan Yardımcılarının Şam ile ilişkilerin normalleştirilmesi çerçevesinde Moskova’da bir araya gelmesi planlanmış ancak toplantının ileri bir tarihe ertelendiği bildirilmiştir. Toplantının ertelenmesinin İran ve Suudi Arabistan arasında varılan mutabakatla yakın tarihlerde olması değişen denklem içerisinde Çin’in de toplantıya dâhil olma ihtimalini akıllara getirmektedir.

Bilindiği üzere ABD, Şam yönetimiyle küresel anlamda bir normalleşmeye karşı tavrını sürdürmektedir. Suriye üzerinde Çin, Rusya, İran ve ABD farklı çıkarlar uğruna politikalar uygulamakta ve bu politikaları bazı noktalarda birbirleri ile çakışsa da genel hatlarıyla birbirinden ayrılmaktadır.

ABD’nin, Suriye’de DEAŞ ile mücadele bahanesiyle varlık göstermesi ve PKK/YPG gibi terör unsurlarını saha partneri olarak seçip bu terör örgütleri üzerinden oyun kurma çabası, bölgedeki kargaşa ve kaosu körüklediği kadar Türkiye’nin de milli güvenliğine doğrudan tehdit oluşturan sonuçları da doğurmaktadır.

İran ve Suudi Arabistan arasında varılan anlaşmanın sonuçları ve yansımaları en kısa sürede etkisini gösterecektir. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte takınacağı tavır ise söz konusu ülkelere (Çin, ABD, Rusya, İran ve Suudi Arabistan) bölgede Türkiye’nin beklentileri karşılanmadan denge kurulamayacağını gösterecektir.