ABD’nin, Avustralya ve Birleşik Krallık’la üçlü güvenlik paktına imza atması Çin’i olduğu kadar Avrupa’yı da rahatsız etti. Fransa başta olmak üzere AB ülkeleri, ABD’nin Pasifik’te Çin’i çevreleme politikasının bir ürünü olarak imzaladığı pakt hakkında ağır eleştiriler getirmeye devam ediyor.

Paktın yürürlüğe girmesini gerekçe gösteren Avustralya’nın Fransa ile anlaşmaya varılan 66 milyar dolar tutarındaki askerî teknoloji ihalesini iptal etmesi, Fransa için ciddi bir kayıp oldu. Dolayısıyla Fransa’nın bu işten rahatsızlık duymasının önemli bir ekonomik gerekçesi var. Ancak, paktı eleştiren diğer ülkelerin derdi biraz daha farklı.

Fransa açısından bakıldığında, Paris’in kaybının sadece ekonomik olmadığını da söylemek gerek. Fransa, askerî teknoloji ihraç eden ve müttefiklerini savunmagüvenlik alanında destekleyen bir ülke olduğu imajında da ciddi bir kayıp yaşadı.

Avustralya’nın, ABD-İngiliz teknolojisini Fransız teknolojisine yeğlemesi, Fransa’nın itibarını hiç şüphe yok ki sarsacak bir gelişme oldu. Fransa, Asya- Pasifik’te görünürlüğünü artırmak için yeni arayışlara girmek ihtiyacı da hissetmiş olacak ki Macron, Hindistan Başbakanı Mondi ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Avustralya’dan uzaklaşmak zorunda kalan Hindistan ile yakınlaşarak bu boşluğu doldurmaya çalışacak.

Ancak Fransa, Hindistan’dan umduğunu bulamayabilir. Çünkü Hindistan, ABD’nin Pasifik bölgesindeki müttefiklerinden biri olarak, Japonya ve Avustralya ile birlikte QUAD adı verilen bir dörtlü güvenlik iş birliği mekanizmasının ortaklarından. ABD Başkanı Biden’ın yarın QUAD liderleri ile ilk kez yüz yüze görüşecek olması, Fransa’nın Hindistan’dan beklediğini bulamayacağının habercisi niteliğinde.

Ekarte edilmenin acısını bir süre daha yaşayacak gibi görünen Fransa, AB üyesi ülkeleri kendi safına çekerek ABD-Birleşik Krallık karşısında kenetlenmelerini istiyor. Daha önce “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bu gelişme sonrasında NATO’ya daha az güvenecektir. Fransa, uzun yıllardır ara ara gündeme gelen NATO’ya alternatif bir “Avrupa Ordusu” kurulması fikrini daha çok öne çıkaracaktır. Hatta 1966’da NATO’nun askerî kanadından ayrılan ve ancak 2009’da tekrar dâhil olan Fransa’nın bir kez daha NATO’dan ayrılması ihtimali bile tartışmaya açılacaktır.

Birleşik Krallık’ın AB gündemini Brexit ile meşgul ettiği gibi Fransa’nın da NATO gündemini meşgul etmesi kuvvetle muhtemel. Nitekim, Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını açıklayan Xavier Bertrand’ın "olağanüstü NATO zirvesi" çağrısında bulunması ve ABD’li muhataplarına “Bize saygı duyuyor musunuz, ittifak nereye gidiyor?" sorusunu yöneltmesi, Fransa’nın NATO ile ilişkilerini sorgulamaya devam edeceğini gösteriyor.

Fransa’nın kendini dışlanmış hissetmesi pahasına Asya-Pasifik’te yeni bir oluşuma öncülük eden ABD, Afganistan’dan ayrılırken de gündeme gelen “güvenirlik” açısından biraz daha sorgulanacak. Türkiye, ABD’nin NATO müttefiklik ruhuna aykırı adımlar atmasına alışkın olsa da Avrupa ülkeleri bundan Türkiye gibi muzdarip değildi.

ABD’nin Afganistan’dan apar topar çıkarken müttefiklerine danışmamasından dolayı afallayan Avrupalı müttefikler, AUKUS paktı ile Fransa’nın düştüğü durumu görünce ABD’ye ne kadar güvenebilecekleri noktasında tereddüt yaşamaya mahkûm.

Bu durum, Biden açısından da bir sorun teşkil etmeye aday. Zira Biden, Trump’ın tek-taraflı tavır ve politikalarını eleştirerek NATO gibi çok-taraflı kuruluşların itibarını geri getireceği vaadinde bulunmuştu. NATO müttefikleri de Trump’ın yerine gelen Biden’ın çok-taraflılık ve uluslararası dayanışma açısından hayırlı bir gelişme olacağını düşünmüştü. Bu algının da kısa zamanda dağılacağı anlaşılıyor.

Biden, kendi çıkarları doğrultusunda müttefiklerini bir bir yüzüstü bırakırken, Trumpvari bir lider olma yolunda ilerliyor. Bu yol ise ABD’nin kıta Avrupa’sıyla arasında çatlaklar oluşturacak gibi duruyor.