Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in üç gün süren Moskova ziyaretinin ardından Rusya ve Çin’in imzaladığı ortak bildiri her iki ülkenin ilişkilerinin giderek derinleşeceğini gösterirken ABD ve Çin arasında diplomatik, ekonomik ve askeri alanda yeni boyutlara ulaşan mücadele; dünya siyasetini eski bir anlayışla yeni bir eksene doğru sürüklemektedir.

Soğuk savaş döneminde dünya siyasetini iki blokta şekillendirme gayretini sürdüren ülkeler özellikle de Rusya-Ukrayna savaşının doğurduğu sonuçlarla beraber gelinen aşamada her ne kadar “soğuk savaş” anlayışını terk ettiklerini ve karşı olduklarını satır aralarında belirtseler bile günümüzde yaşanan gelişmeler yeni bir “soğuk savaş” anlayışı ile karşı karşıya kalınabileceği ihtimalini göstermektedir. 

ABD, Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e karşı bir çember oluşturma gayretiyle faaliyetlerini hızlandırırken bölgedeki gerilimi ve silahlanmayı artırıcı eylemlerini sürdürmektedir. Avustralya hükümetinin AUKUS (Avustralya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından ilan edilen üçlü güvenlik paktı) anlaşması kapsamında 2030’ların başında ABD’den Virginia sınıfı denizaltıları alacağını açıklaması olası bir ABD-Çin savaşında Avustralya’nın ABD tarafında olacağı söylemlerini de beraberinde getirmiştir. Diğer yandan Japonya’nın güvenlik anlayışında değişikliğe giderek ABD’nin de desteği ile silahlanmaya hız vermesi, 2023 yılı savunma bütçesini bir önceki yıla göre yüzde 20 gibi ciddi bir oranda artırması yine bununla beraber yayınladıkları 5 yıllık plan ile NATO’nun öngördüğü savunma harcamaları seviyesine (GSYH’nin yüzde 2’si) çıkarma isteği dikkatlerden kaçmamaktadır. Ayrıca Japonya’nın Çin ve Kuzey Kore’yi en büyük tehditler olarak tanımlaması ise bölgedeki bloklaşmanın keskin çizgilerle ayrılmaya başladığı sinyalini vermektedir.

Rusya-Ukrayna savaşı henüz başlamadan ABD’nin gerilimi tırmandırıcı söylem ve faaliyetlerinin savaşın başlamasıyla beraber artış göstermesi ve çeşitli dayatmalarla bir Batı bloku oluşturma gayreti kısmen başarılı olmuşsa da istediği sonuçlara tam anlamıyla ulaşamamıştır. ABD’nin müttefiklerine ve Batı dünyasına Rusya’ya yaptırımlar uygulama çağrısının başta Türkiye olmak üzere bazı ülkeler tarafından reddedilmesi ABD açısından büyük bir hayal kırıklığı olmuştur.

Türkiye’nin süreç içerisinde izlediği kendine has politikası, pek çok somut başarıyı beraberinde getirirken Türkiye’nin dengelerin tarafı değil; denge kurucu bir ülke olduğunu başta ABD olmak üzere uluslararası tüm çevrelere göstermiştir.

ABD’nin, Orta Doğu, Körfez ve Arap Yarımadası’nda etkisini yitirdiği bir dönemde söz konusu bölgelerde yükselen Çin etkisi her iki taraf arasındaki mücadele sahasını giderek genişletmektedir.

Son olarak Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in üç gün süren Rusya ziyaretinin ardından imzalanan ortak bildiri Çin-Rus ilişkilerinin geleceğini ve Batı’ya karşı ortak tavrın giderek derinleşeceğini göstermektedir. “Yeni Dönemde Kapsamlı Stratejik İşbirliği Koordinasyonunun Derinleştirilmesi ve Ukrayna Krizinin Diyalog Yoluyla Çözülmesi” başlığıyla yayınlanan ortak bildiri her iki ülkenin ekonomik ve siyasi iş birliklerini geliştireceklerini bildirirken ABD ve Batılı ülkelere karşı ortak bir tavır geliştirileceğinin de mesajını vermektedir. Öte yandan Ukrayna meselesinin çözümü adına da barış görüşmelerinin yeniden başlamasına vurgu yapılması Çin’in bu konuda etkin olmaya çalıştığını göstermektedir.

Rusya ve Çin ilişkilerinin giderek derinlik kazanması Avrupa basınında büyük yankı uyandırırken Moskova’daki gelişmenin “dünyanın yeniden iki ideolojik bloka ayrıldığı” mesajı verdiği iddiaları da dile getirilmeye başlanmıştır.

Günümüz şartlarında ideolojik eksenli bloklaşmadan bahsetmek gerçekçi olmayacaktır. Ancak Çin’in de ABD’nin de birbirlerine karşı yürüttükleri mücadelenin ekonomik eksenli bir bloklaşmayı doğurabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir.

Ancak mevcut dünya konjonktüründe ülkeler kutuplaşma, bloklaşma gibi kavramları reddederken, küreselleşmeden yerelleşmeye doğru eğilim göstermeye koyulmuş ve bölgesel ittifaklar da hız kazanmıştır. Yeni bir dünya düzeninin oluşmaya koyulduğu süreç içerisinde Türkiye gibi kendi vizyonunu ortaya koyabilen ülkeler ABD ve Çin eksenli dayatma bloklardan taraf olmayı reddedebilecek kabiliyete sahip olabilecektir.