14 Haziran 2021 tarihinde düzenlenen NATO Liderler Zirvesi, hem NATO ittifakı üyesi ülkeler açısından hem de Rusya Federasyonu ve Çin gibi ABD’nin küresel sistemdeki rakipleri açısından merakla takip edilen ve sonuçları itibarıyla 2021’in Haziran ayının küresel siyaset açısından en önemli dönüm noktası olmuştur. ABD’nin küresel sisteme “geri döndük” mesajı verdiği toplantının uluslararası politikanın gerçekliğine ne kadar uygun olduğunun sorgulaması için zirveden sonra geçen iki hafta içerisinde gerek akademisyenler gerekse dış politika uzmanları tarafından sıkça gündeme getirildi. Bilhassa, NATO’nun askeri misyonları kapsamında sahadaki varlığını sürdürmek istemesi fakat bir yandan da ABD’nin etkin askeri unsurlarını geri çekme isteği karşısında farklı bölgelerde mali yükleri azaltma adına farklı çözüm önerilerine başvurulmak istenmiştir.

Açıkçası, ABD’nin Trump dönemi izolasyonist politikalarından vazgeçerek Biden döneminde küresel sisteme daha müdahaleci bir tavır sergilemesi Biden’ın seçimi kazanmasının tescillendiği ilk andan itibaren başlamıştır. Biden yönetimi Baltık Denizi, Karadeniz, Kuzey Afrika ve Doğu Akdeniz, Kafkasya ve Afganistan’da Rusya ile tekrar krizi tırmandırma ve kaybettiği mevzileri geri kazanma çabasına girmiştir. Doğu ve Güney Çin Denizi, Hong Kong, Tayvan, Doğu Türkistan, Hindistan, Pakistan, Kızıldeniz ve İran Körfezi üzerinden ise Trump döneminin “büyük düşman” tanımlamasına konulan Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı mevcut çatışmada ise herhangi bir yumuşamaya gitmemiştir. Pandemi döneminde ABD iç siyasetini dengelemek ve Trump’ın yükselttiği ekonomik verilerden geri dönüş yaşamak istemeyen Biden yönetimi, ABD vatandaşlarına yüksek meblağlarda sosyal yardım paketleri sunmasıyla birlikte mali anlamda büyük bir sorumluluğu da üstüne almıştır. Bu durum ise tam anlamıyla ABD dış politikası için ikircikli bir ortam oluşturmaktadır. NATO zirvesinden sonra yaşanan bölgesel krizler ve karşılaşmalar ise bu ikircikli durumu daha da ortaya çıkarmıştır. ABD küresel sistemde aktif rol oynayacaksa bunun maddi kaynağını ve manevi motivasyonunu nasıl ikâme edecektir? Maddi kaynaklarını Kovid-19 pandemisi kapsamında kendi toplumunu önceleyerek kullanan ABD, dış politikada özellikle de askeri varlığını devam ettirmek için, ne ölçüde bir kaynak kullanacaktır?

Pek tabii, mali yükümlülüklerini özellikle de dış askeri misyonlara aktarmak yerine kendi ana karasındaki iş gücünü ve ekonomik yatırımları desteklemeyi tercih eden Biden yönetimi, dış politikada aktif bir tavır almayı içinde bulunduğu ittifaklar vasıtasıyla aşmayı planlamaktadır. Böylelikle hem maddi yönden tasarruf edecek bir bütçeye hem de ihtilaf içerisinde bulunduğu müttefikleriyle iş birliğine gidecek yeni sahalar oluşturabilecektir. Peki, düşüncede inisiyatifi ortaklarına devretmeyi, onları politik manada desteklerken âdeta vasi olarak ataması ABD için ne kadar etkin bir çözüm olacaktır? Ne yârdan ne serden vazgeçmeyen bu çözüm aslında orta vadede ABD dış politikasının etkinliğini sorgulatacak bir adımdır.

AB’den ayrılan ve müstakil bir dış politika belirleme konusunda ısrarlı adımlar atan Birleşik Krallık, Baltık ve Karadeniz’de Rusya ile karşı karşıya gelirken, Afganistan’ın barış ve huzura kavuşması adına Türkiye’ye ihtiyaç duyan bir ABD tablosu karşımızdadır. Suriye’de vekil terörist örgütlerle iş tutmaktan vazgeçmemiş olan ABD, büyük ölçekli rakipler karşısında NATO ittifakı üyelerinin aktif desteklerine ihtiyaç duyduğunu ikrar etmiştir. İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Reisi’nin gelenekçi ekolden gelmesi, Rusya ve İran bloğunun Orta Doğu’da koordineli bir şekilde hareket edeceğini gösterirken Çin’in Kuşak ve Yol Projesinin her geçen gün daha da geniş coğrafyalarda alıcı buluyor olması ABD’nin NATO müttefikliğine daha çok ihtiyacı olacağını göstermektedir.

Tam da bu noktada, hem Rusya hem de Çin ile farklı alanlarda diyaloğunu devam ettiren aynı zamanda da ABD’nin kendisine karşı çeşitli terörist unsurlara destek vermesini göz ardı etmeyen Türkiye, NATO içerisinde kendisine duyulan ihtiyaçtan dolayı çok daha önemli bir rol üstlenebilir. Bu rol sayesinde, ABD ile “kompartman diplomasisi” çerçevesinde yeni sahalarda iş birliğine gidilip, bu kritik sahalarda elde edilen sonuçlarla ABD’nin terörist unsurlara karşı arasına mesafe koymasını sağlayabilir.