Fırat’ın doğusuna yapılacak müdahale Türkiye için bir hayat-memat meselesi haline gelmiştir. ABD ile yapılan görüşmelerin sonucu her ne olursa olsun, Suriye sınırımızı tamamen terör unsurlarından temizlemek artık geç kaldığımız bir mecburiyettir.

ABD’nin ikna edilmesi elbette iyi olur. Bunu, ABD’nin PKK-PYD terör unsurlarına yardım ve destek vermekten vazgeçirilmesi anlamında söylemiyorum. Bunu yapmayacaktır. Türkiye’nin her ne pahasına olursa olsun sınırlarını temizleyip, teröristlere hayat hakkı vermeyeceğini kararlılıkla ortaya koymasını; ABD’nin oyalama, arkadan dolanma ve işi geçiştirip her şeyi kaldığı yerden devam ettirme taktiklerinin bir işe yaramayacağının anlatılmasını kast ediyorum. Nitekim, haftalardır devam eden görüşmelerden, “Türkiye'nin güvenlik endişelerini giderecek ilk aşamada alınacak tedbirlerin bir an önce uygulanması, güvenli bölge tesisinin ABD  ile koordine ve yönetimi için Türkiye'de Müşterek Harekat Merkezi’nin en kısa  zamanda kurulmasında mutabık kalındı" kararı çıktı.

 TÜRKİYE’NİN GÜVENLİK ENDİŞELERİ

  ABD Suriye’deki varlığını ve kanlı projelerini, hala DEAŞ bahanesi üzerinden sürdürüyor. PKK-PYD’ye bu kadar silahı, imkanı, eğitimi bu bahane ile verdiler. Suriye’nin yarısını bu bahane ile bu kalleşlere teslim ettiler. Şimdi de aynı gerekçe ile Türkiye’yi ikna etmeye ve oradaki kepazeliklerine razı etmeye uğraşıyor. İkili görüşmeler sonrası yapılan açıklamada Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderecek tedbirlerin bir an önce uygulanmasından söz ediliyor. Türkiye’nin güvenlik endişelerinin ortadan kalkması için PKK ve PYD terör unsurlarının yok edilmesi gerekiyor. ABD ise bölgedeki varlığını bu katil sürüsü üzerinden sürdürüyor. Bu durumda endişelerimiz nasıl giderilecek? Güvenli bölgeyi ABD ile tesis etmek nasıl mümkün olacak? ABD güvenilir mi ki, ABD ile kurulacak bölge güvenli olsun? ABD’nin PKK-YPG’ye verdiği silahlar, kurduğu kirli ilişkiler ne olacak? Bu silahlar bu katil sürüsünün elinde oldukça, ne kadar güvende olabiliriz?

NEYİ KOORDİNE EDİYORLAR?

  Türkiye ile görüşmeler yapılırken, Pentagon’un Kongreye sunduğu rapor ABD’nin gerçek yüzünü ifşa etmektedir ve tam bir itirafnamedir. DEAŞ'ın fiziksel olarak yenilmesinin ardından özellikle Suriye'de isyancı güçler tehdidini sürdürüyormuş, bunun önüne geçmek için de bir ortak güç kurmuşlarmış. Ortak güç dedikleri, YPG-PKK’dan ibarettir. İsmini değiştirip Suriye Demokratik Güçleri, kısaca SDG yaptılar. Masada Türkiye’nin karşısına da bu tezle çıkıyorlar ve Suriye’de isyancı güçlere karşı tedbir aldıklarını söyleyip, bizi ikna etmeye uğraşıyorlar. DEAŞ denilen vahşi örgütü ortaya çıkaran, bunların üzerinden Suriye’yi kan gölüne çevirip parselleyen, istediği ortam oluştuktan sonra da kenara çeken, bizzat ABD’dir. DEAŞ’la dünyada gerçek anlamda mücadele eden ve sonuç alan tek ülke ise Türkiye olmuştur. Kaldı ki, Türkiye ABD’ye DEAŞ’la ortak mücadele için birçok teklifte bulunmuş, ancak hiçbir sonuç alamamıştır. Her şey orta yerde duruyor. ABD ikiyüzlü, güvenilmez ve düşmanca bir tavır içindedir. Müttefik ve NATO üyesi olarak biz üzerimize düşen her şeyi yaptık. Varılan mutabakatla ilgili olarak yapılan açıklama tatmin edici değildir. Güvenli bölgenin tesisini ABD ile koordineli biçimde sürdürmek ne kadar mümkün olabilir? Neyi koordine ettikleri, Kongreye sunulan rapordan bellidir. Terörden arındırılmış güvenli bir bölgeyi mi koordine ediyorlar, yoksa 100 bin kişilik terörist güruhunu 110 bin kişiye çıkarmayı mı? İkisi birden nasıl olacak ve biz bu işe nasıl rıza göstereceğiz?

OYALANMAYA TAHHAMMÜLÜMÜZ YOK

  Umarız ve dileriz ki, endişelerimiz yersiz çıkar. ABD ile vardığımız mutabakat da istediğimizi almış oluruz. Tam da istediğimiz ve beklediğimiz gibi, bize gerçek anlamda güvenlik sağlayacak derinlikte, yani en az 30 kilometre mesafede bir bölge inşa edilir. Türkiye ile gerçek anlamda koordinasyon sağlanır. Başka türlüsü bizi oyalamak olur ve buna ne zamanımız, ne tahammülümüz var. Kahraman güvenlik güçlerimizin canlarını ortaya koyarak sağladıkları başarının ve buna bağlı olarak gerçekleşen huzurun devamı için teröristlerin sınırlarımızdan uzaklaşması ve bizimle irtibatlarının kesilmesi şarttır.

TÜRKÇE DÜŞÜNÜP TÜRKÇE YAZACAĞIZ

  TÜRKGÜN Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız günden itibaren Türk milletinin yanında, zilletin karşısında olduk. Bundan sonra da bu sağlam duruşumuz asla değişmeyecektir. Türkçe düşünüp, Türkçe yazacağız. Bu kararlılığımızın bu ülke ve milletle meselesi olanları çok rahatsız ettiğinin farkındayız. Bir açığımızı yakalamak, bizi itibarsızlaştırmak ve direncimizi kırmak için özel bir çaba gösterildiğini biliyoruz. Nitekim, her gazetede olabilecek küçük bir maddi hatanın nasıl büyütülüp mesele yapıldığını, karanlık oda sahiplerinin sanki maden bulmuş gibi nasıl sevindiklerini, ibretle izledik. Bu zavallılar, her yerde olabilecek bir harf hatası ile Türkçe yazmanın dışına çıkıldığını mı zannediyorlar? Yoksa, herhangi bir kelime yanlış veya eksik yazılırsa, Türkçe olma özelliğini kaybedip İngilizceye mi dönüşüyor? Bre gafiller, siz önce yanlış veya eksik yazılmış bir kelime ile Türkçe olmayan bir kelimenin farkını öğrenin.