1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı’nı düzenlemesinin ardından ABD, ülkemize yönelik 1977 yılına kadar süren bir silah ambargosu uygulamıştır. 1987 yılında ise adayı tekrar tek devlet hâline getirme düşüncesi ile bütün Kıbrıs’ı kapsayan bir silah ambargosu kararı almıştır.

Gerek dini gerekçelerle gerekse de stratejik temelli olarak Rusya-GKRY yakınlaşması ve Rusya-Ukrayna savaşının yeni dengeleri getirdiği bir süreçte Rusya’nın elini zayıflatmak isteyen ABD, geçtiğimiz yıl Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı silah ambargosunu tamamen kaldırdığını duyurmuştur.

GKRY’ye uygulanan silah ambargosunun kaldırılması; adada iki devletli çözümün sağlanması ve Kıbrıs Türklüğünün güvenliğine yönelik tehditleri artırmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz'de görev yapan ABD 6. Filosuna bağlı USS Arleigh Burke isimli güdümlü füze destroyerinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) kontrolündeki Limasol Limanı'nı ziyaret etmesi ise hem ülkemizde hem de KKTC’de tepkilere sebep olduğu gibi her ne kadar ABD tarafından “planlı ziyaret” olarak ifade edilse de konunun inandırıcılıktan uzak olduğu ortadadır.

ABD’nin GKRY’ye askeri desteğini her geçen gün artırması; Doğu Akdeniz’de diplomasi ve uzlaşı iklimini bozabileceği gibi gerilimleri yükseltirken hem Kıbrıs Türklüğüne karşı hem de Türkiye’nin bölgedeki milli menfaatlerine karşı -ABD’nin de içerisinde bulunduğu- faaliyetlerin gerçekleşmesinde etkili olabilecektir.

Hâl böyleyken Türkiye ve KKTC’nin de hem bölgedeki çıkar ve menfaatlerimizin hem de Kıbrıs Türklüğünün güvenliği adına gerekli tüm adımların tereddütsüz atılacağı şüphe götürmez bir gerçekliktir.

ABD tarafından GKRY’ne verilen desteğin önümüzdeki süreçte de artarak devam edeceği görülebilmektedir.

Öte yandan GKRY bir süredir İsrail’den “Demir Kubbe” adı verilen hava savunma sistemi almak için çalışmalar yürütmekteydi. Ancak sistemlerin alınabilmesinin önünde ABD tarafından Rumlara uygulanan silah ambargosu engel teşkil etmekteydi. Ambargonun kaldırılmasının ardından hava savunma sistemleri temininin de önü açılmıştır. GKRY’nin bölgede düşman olarak gördüğü tek ülkenin Türkiye olduğu gerçeği karşımızdayken ve ABD’nin NATO üyesi olmayan GKRY’yi NATO üyesi Türkiye’ye karşı tercih ettiği bir atmosferde Doğu Akdeniz’de gerilimin düşmesi beklenmemelidir.

Türkiye’nin ne Doğu Akdeniz’deki çıkar ve menfaatlerinden ne de Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün gerçekleştirilmesinden yana olan tavrından vazgeçmesi ya da esneklik göstermesi düşünülemez.

Bu sebeptendir ki ABD’nin gerilim tırmandırıcı ve bölgedeki dengeleri bozucu faaliyetlerini gözden geçirmesi; bölgenin istikrarı ve huzuru kadar kendisi için de faydalı olacaktır.

“Türk Asrı”nın geldiği ve geleceğin gücünün Türkiye olduğu gerçeği tüm çevrelerce kabul görmüşken Türkiye’ye karşı yürütülen hasmane faaliyetlerin beyhude birer çaba olacağı akıllardan çıkarılmamalıdır.