12 Eylül darbesinin 40’ncı yılını geride bıraktık. 12 Eylül 1980 tarihi Türk demokrasi tarihinin utanç sayfalarından biridir. Her görüş ve inanıştan insan yargısız infazlara, insanlık dışı işkencelere maruz kalmıştır, ama asıl acıyı ülkücüler yaşamış, asıl darbeyi milliyetçiler yemiştir. Ülkesini sevmek, devletini korumak, milletinin iradesini her şeyin üstünde tutmak dışında hiçbir suçu ve günahı olmayan ülkücüler doğrudan hedefe konulmuş ve sistematik bir şekilde cezalandırılmışlardır. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası 29 Nisan 1981 tarihinde açılmış, 587 ülkücü haksız ve hukuksuz biçimde yargılanmıştır. Binlerce ülkücünün hayatı karartılmış, ağır işkencelerden geçirilmiştir. Fikri Arıkan, İsmet Şahin, Ahmet Kerse, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, Cevdet Karakaş, Ali Bülent Orkan, Cengiz, Baktemur ve Mustafa Pehlivanoğlu ülkücü olmanın bedelini idam edilerek canları ile ödemişlerdir. Bugün bu şehitlerimizi bir defa daha şükran ve dualarla yâd ediyorum.

ABD’NİN ÇOCUKLARI!

Darbenin lideri Kenan Evren’in “Şartların olgunlaşmasını bekledik” sözü nasıl karanlık bir oyun oynandığının şifresidir. Buna dönemin ABD Başkanının, Türkiye’deki darbeyi haber aldıktan sonraki ilk cümlesi olan, “bizim çocuklar başardı” sözlerini de eklemek gerekiyor. ABD’nin çocuklarından Türkiye’nin faydasına olacak bir şey beklemek zaten mümkün değildir. Onlar da, aldıkları teminatın gereği olarak zemini hazırlamış, şartların olgunlaşmasını beklemiş ve sonra da harekete geçmişlerdir. Bu darbenin sonucunu millet olarak çok ağır biçimde ödedik ve hala da ödüyoruz. Yunanistan bugün bu kadar azgınlaşabiliyorsa, bunun sebebi bu ülkeyi NATO’ya hiçbir şart ileri sürmeden kabul eden 12 Eylül darbecileridir. Sadece bu kadarı bile, darbelerin bu millete bedelinin ne olduğunu anlamaya ve anlatmaya fazlasıyla yeter.

ZİNCİRLEME SUİKAST

12 Eylül darbesi Türkiye’nin uzun yıllarına kast etmiş, istiklaline gölge düşürmüş, bugün yaşadığımız bekamızın üzerindeki tehditlerin ana kaynağı olmuştur. Bu durum aslında bütün darbe ve darbe girişimleri için geçerlidir. Sayın Devlet Bahçeli’nin e belirttiği gibi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz Türkiye’nin büyüme ve yükseliş ümitlerine, milli birlik ve dayanışma azmine, huzur ve barış ortamına iç ve dış odakların elbirliğiyle planlayıp uygulamaya geçtikleri zincirleme suikastlardır. 12 Eylül darbecileri tarih huzurunda Türk milletinin değerlerine bir proje çerçevesinde soğukkanlılıkla kıymış, vahşete mihmandarlık, vesayete de mimarlık yapmışlardır.

ÜLKÜCÜLER ÜLKENİN TEMİNATI

Bedeli ne olursa olsun, hangi tuzaklar kurulursa kurulsun, Ülkücüler Türk vatanına ve Türk milletine sevdalıdır ve bu yoldan asla dönmezler. Ülkücü hareket bu devletin teminatı, bu milletin ümidi ve geleceğidir. Devirler geçse, çağlar değişse de bu gerçek değişmemiştir ve değişmeyecektir. Mete Han’dan Sultan Alpaslan’a, Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet’e, Mustafa Kemal Atatürk’ten Başbuğ Alparslan Türkeş’e intikal eden şeref bayrağı her zaman yükseklerde tutulacaktır. Darbeler gelip geçmiştir, ama ülkücü hareket dimdik ayaktadır. Darbecileri bugün hayırla anan, haklarında iyi bir şey söyleyen bulamazsınız, ama o darbecilerin zulmüne maruz kalan her ülkücünün hayatı ayrı bir destandır ve hepsi bu milletin gönlünde taht kurmuştur. Taş medreseli olmak şeref payesidir. Bu öyle bir şeref, öyle bir ahlaktır ki, kan kusmuş kızılcık şerbeti içtiklerini söylemişlerdir. Devletini sevmenin bedelini canlarıyla ödemiş, yine de en küçük bir serzenişte dahi bulunmamış, “vatan sağ olsun” demişlerdir.

ŞEHİT PEHLİVANOĞLU’NUN MEKTUBU

Ne söylesek az gelir, ne yazsak anlatamayız. Zaten ülkücülük böyle bir şeydir, anlatılmaz yaşanır. Mustafa Pehlivanoğlu’nun anasına yazdığı mektup ahlakın, imanın, vatan sevdasının zirvesidir. Bütün Ülkücü Şehitlerimizi saygı ve hürmetle anarak, bu veciz mektubu bir defa daha paylaşmayı bir görev sayıyorum.

“Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yasa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk›ın ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah›ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah›ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah›tan bulsunlar. Sunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa›lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah›a inananlarındır.

Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkim varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.

Son olarak, abime, yengeme, yiğenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah›ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.

Oğlunuz Mustafa”