Özellikle Ukrayna savaşının ardından daha fazla duymaya başladığımız enerji güvenliği/krizi konusu, hidrokarbon kaynaklarına sahip olmanın ne derece öneli olduğunu hatırlattı. Bu tür doğal kaynaklara sahip olmayan ülkeler için ithalatın çok kritik bir rol oynadığı da tekraren teyit edildi. Rusya’nın petrol ve doğal gaz tedarikini kısıtlaması halinde tüm Avrupa’nın kış geldiğinde “ayazda kalacağı” yönündeki endişeler boşuna değil. Hayatın her alanında ihtiyaç duyulan enerjiye erişimin, haklı bir şekilde “ulusal güvenlik” meselesi olarak nitelendirilmesi de yersiz değil.

Türkiye, doğal kaynaklar açısından maalesef ki büyük ölçüde dışarıya bağımlı. Bu bağımlılığı düşürmek, enerji güvenliğinin önemli bir parçası. Bu çerçevede, hidrokarbon ithalatının birden çok ülkeden yapılması ve herhangi bir ülkenin ithalatımızdaki payının çok yüksek seviyede olmamasının temin edilmesi, stratejik önemi haiz. Bunun gayet iyi farkında olan Türkiye, bir yandan enerji arzındaki çeşitliliği artırmaya bir yandan da kaynak ülkeleri çeşitlendirmeye çalışıyor. Örneğin, Hazar Havzasından daha büyük miktarda doğal gaz temin etmek üzere TANAP’ın faaliyete başlamış olması, Türkiye’nin Rus doğal gazına olan bağımlılığını kısmen azaltma potansiyeli taşıyor. Şöyle ki, 2005 yılında Türkiye’nin yüzde 66 seviyesinde olan Rus doğal gazına bağımlılığı, günümüzde yüzde 45 civarına düşmüş durumda.

Ne var ki, Türkiye’nin kaynakları ve güzergâhları çeşitlendiriyor olması, enerji güvenliğinin tam anlamıyla sağlandığı anlamına gelmiyor. Bu yönde atılabilecek en önemli adım, ithalatı azaltabilmek için kendi sınırlarımızda kaynak bulup bunu kullanabilir hale getirmek. Bunun farkında olan Türkiye, bir süredir kara ve deniz sınırlarımız içinde keşif çalışmaları yapıyor. Bu konuda önemli bir haber Karadeniz’de 540 milyar metreküp (bcm) doğal gaz kaynağının bulunması oldu. Bu miktar, Türkiye’nin 10 yıllık tüketimini karşılamaya yeterli. Dolayısıyla Karadeniz’de bulunan kaynaklar, Türkiye için ekonomik ve stratejik önem taşıyan bir varlık.

Elbette bu kaynağın keşfi, tesadüf eseri olmadı. Türkiye, 2017’den bu yana sondaj ve arama gemileri ile bu alana ciddi bir yatırım yapıyor. İlk olarak 2017’de Fatih, bir yıl sonra Yavuz ve 2020’de Kanuni isimli sondaj gemileri faaliyete başladı. Bu süreçte öncülük eden Fatih sondaj gemisinin ilk keşfinin 320 bcm olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan Ağustos 2020’de ilan etmişti. Devam eden aramalarla toplam rezerv, önce 420 sonra da 540 bcm’e yükseldi. Üstelik, bu rakamın daha da artacağı ihtimali mevcut.

Karadeniz’den gelen müjdeli haberin bir benzerini de Doğu Akdeniz’den bekliyoruz. Son yıllarda Yunanistan ve GKRY’nin bu coğrafyadaki doğal kaynakları Türkiye ve KKTC’nin çıkarları hilafına sahiplenmeye çalışması Doğu Akdeniz’de suları ısındırmıştı. Türkiye ise, kimsenin hakkına ve sınırına tecavüz etmeden “Mavi Vatan” coğrafyasındaki arama ve sondaj faaliyetlerini Akdeniz’de de yürütmeye devam ediyor. Sondaj gemileri filosuna geçtiğimiz hafta Abdülhamid Han isimli bir geminin daha eklenmesi, önümüzdeki dönemde yeni keşif haberlerinin gelme ihtimalini artıran bir gelişme idi.

Abdülhamid Han gemisi, Taşucu Limanından Yörükler-1 sahasında 7 Ekim’e kadar sürdüreceği çalışmalarına uğurlanırken kendisine eşlik eden gemilerin taşıdığı isimler de sembolik önem taşıyordu. Bu gemilere, kanlı 24 Aralık 1963 gecesi Kıbrıs’ta şehit edilen merhum Binbaşı Nihat İlhan’ın çocukları Hakan, Kutsi ve Murat’ın isimlerinin verilmesi, bölgede Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin hak ve hukukuna göz diken Yunan-Rum ikilisine verilen güçlü bir mesaj olarak görülmeli. Enerjiye ulaşmanın sadece bir ekonomi meselesi değil, siyasi ve stratejik bir hamle olduğunu da hatırlatan bu tercih, bölgedeki kaynakların yanı sıra Kıbrıs Türklüğü davasının Türkiye için taşıdığı önem ve anlamı bir kez daha vurgulamış oldu.

Karadeniz’den sonra Akdeniz’den de gelecek güzel haberler, Türkiye’nin 2023’te hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha güçlü bir ülke olacağına işaret edecek. Keşfedilen doğal gazın 2023’te kullanılır hâle gelmesi, Türkiye’nin enerji güvenliğini pekiştirmekle kalmayıp milletimizin refah ve zenginliğine de önemli bir katkı olacak.