Ekim 2001’de başlayan ABD’nin Afganistan macerası büyük bir başarısızlıkla sona ermek üzere. Anlaşma kapsamında, ABD’nin yaklaşık 20 yıldır devam eden askerî mevcudiyetinin 14 ay içerisinde sona ermesi öngörülüyordu ve ABD Savunma Bakanlığı, askerlerin ülkeden ayrılma sürecinin başladığını duyurdu. Katar’ın başkenti Doha’da ABD ile Taliban arasında imzalanan “barış anlaşması” bu yönde bir hüküm içeriyordu. ABD, anlaşma kapsamındaki taahhütlerden birini hayata geçirmek için ilk adımı atmış olsa da ülkedeki siyasi bölünmüşlük, anlaşmanın Afganistan’a kalıcı barış ve istikrar getirmekten uzak olduğuna işaret ediyor.

11 Eylül saldırılarını müteakip başlayan askerî operasyonun tek başına ABD tarafından sürdürülmesinin mümkün olmadığı anlaşılınca, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararla NATO devreye girmişti. NATO’nun 2014 sonunda Afganistan’dan askerlerini büyük ölçüde çekmesiyle, ülkedeki çatışma ve kaos tırmanışa geçmişti.

Gelinen noktada, 2001’de iktidardan uzaklaştırılan Taliban’ın Afganistan siyasetinden uzaklaştırılamadığını, aksine ABD tarafından tanınan bir siyasî aktör hâline geldiğini gösteriyor. ABD’nin anlaşma için Afgan hükümeti ile değil de “terörle savaş” kapsamında yok etmek istediği Taliban ile masaya oturması, ABD’nin 20 yılda başlıca hedefine erişemediğini ortaya koymaya yeterli.

ABD Başkanı Trump, ABD askerlerinin ülkeden çekilmesini önemli bir politika olarak öne çıkarmıştı. Trump, 2020 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde kendisine avantaj sağlayacağı düşüncesiyle askerlerini Afganistan’dan bütünüyle çekmek derdindeydi. Bunun için bir süredir Doha’da devam eden müzakereler, 29 Şubat’ta imzalanan anlaşma ile sona erdi. Anlaşma, ABD askerlerinin ülkeden ayrılması, tutsakların değişimi gibi hususlar içeriyor. Önemli hükümlerden biri de, mahkûm ve rehinelerin takasının ardından Taliban ile hükümet arasında bir diyalog sürecinin başlaması yönünde.

Taliban’ın Afgan hükümeti ile anlaşma ve iktidarı hedef almaktan vazgeçmesi için ön şartı tüm ABD askerlerinin ülkeden ayrılmasıydı. Bu sürecin başlamış olması Afganistan’daki iktidar-Taliban çekişmesini azaltacak bir adım olsa da, mevcut siyasî kutuplaşma ve çekişmenin olumlu yönde etkilendiğini söylemek, an azından şimdilik, pek mümkün görünmüyor.

ABD’nin desteklediği Eşref Gani yönetimindeki Kabil yönetimi, 2019 Eylül’de gerçekleştirilen seçimlerin 18 Şubat’ta açıklanan sonucuna göre yeniden seçilmiş görünüyor. Ancak, Gani’ye karşı seçimde yarışan Abdullah Abdullah, hile karıştığını savunduğu seçimlerde asıl kazananın kendisi olduğu iddiasıyla, kendini Devlet Başkanı ilan etmiş durumda. Gani ile Abdullah’ın aynı gün iki ayrı Cumhurbaşkanlığı yemin töreni düzenlemiş olması ve ABD dâhil diğer birçok ülkenin Eşref Gani’nin yemin törenine katılması, muhalefet lideri Abdullah’ın “paralel yönetim” kurduğu şeklinde yorumlandı. ABD’nin Afganistan temsilcisi Halilzad’ın Taliban ve Kabil hükümeti arasında uzlaştırmaya yönelik girişimleri henüz sonuç vermemiş durumda. 

Afganistan’daki iki ayrı otorite iddiası ve Taliban’ın hükümetle anlaşmakta ayak diremesi gibi gelişmelerin ortaya koyduğu siyasî bölünmüşlük, “tarihî anlaşma” olarak anılan anlaşmanın başarı ihtimalini ciddi derecede zayıflatıyor. Hatta iktidar iddiasını taşıyan iki liderin ortaya çıkmasının Afganlar arası diyaloğu imkânsız kılmanın ötesinde ülkedeki çatışma ortamını alevlendirmesi de ihtimal dahilinde. Bu senaryonun gerçekleşmesi, korkarım ki 1996-2001 dönemindeki gibi bir iç savaşı tetikleyebilir. Tek başına ABD’nin ülkeden çekilmesi barışı getirir sanılmasın.