ABD Başkanı Biden, 11 Eylül saldırılarının 20. yıl dönümü itibarıyla Afganistan’daki ABD askerlerinin çekileceğini ilan etmişti. Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO Zirvesi kapsamında yaptığı görüşmenin ardından Türkiye’de Afganistan konusu daha çok konuşulmaya başlandı. Afganistan’ın içinde bulunduğu muamma da bu vesileyle daha yakından bilinir oldu. Oysa Afganistan uzun zamandır kaos ortamından kurtulabilmiş değil.

“İmparatorlukların mezarı” olarak nitelendirilen Afganistan, jeo-stratejik önemi sebebiyle her daim büyük güçlerin hedefinde olmuş bir ülke. Son olarak 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarının ardından ABD öncülüğünde başlatılan askerî operasyonla Afganistan tekrar savaş alanı hâline geldi. ABD’nin “terörü sona erdirip demokrasi getirme” söyleminin ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu bugün net bir şekilde görmek mümkün.

ABD, Afganistan müdahalesine başlarken Taliban’ı yok edeceğini savunuyordu. Ne var ki 2001’de askerî operasyonun başlamasıyla yer altına inen ve kısmen de Pakistan’a yerleşen Taliban, ülkedeki mevcudiyetini aslında hep sürdürdü. ABD’nin başlattığı operasyonu NATO devraldığında da Taliban’la mücadele ve Afganistan’ın siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan yeniden inşası hedefi aynen devam etti. Ancak, NATO’nun askerî varlığını peyderpey azaltması, ABD kamuoyunda Afganistan’da asker bulundurmaya yönelik eleştirilerin artması ve Taliban’ın tamamen yok edilemeyeceği kanaatinin giderek güçlenmesi sebebiyle Afganistan’ın “ikinci Vietnam” olmaya başladığı konuşulmaya başlandı. Bu durum da hâliyle ABD’nin Afganistan’dan bir an evvel çıkış için yeni yollar aramasına sebep oldu.

ABD’nin artık Afganistan’dan çıkmak istediği çok net anlaşılıyor. Joe Biden, kendisinden önceki üç başkanın da gündeminde olan Afganistan meselesini bütünüyle sona erdirmek ve kendisinden sonraki başkana bu meseleyi miras bırakmamak amacında olduğunu duyurdu. ABD’nin arkasında bir enkaz bırakmak pahasına da olsa ülkeden ayrılması, zaten istikrara kavuşamamış Afganistan’ın tekrar Taliban tarafından kontrol edilmesi riskini de artırıyor.

Hâlihazırda Afganistan’da kırsal kesimin büyük kısmının Taliban kontrolünde olması ve merkezi hükümetin ülke sathında otorite kurmakta zorlanması, önümüzdeki dönemde ülkedeki kaos ortamının derinleşmesi ihtimalini kuvvetlendiriyor. Nitekim ABD ordusu çekildikten sonra hükümetin kontrolü tamamen kaybedeceği yönündeki tahminler son günlerde daha fazla dile getirilir oldu. Bunda Taliban’ın her geçen gün yeni bir ilçenin kontrolünü eline geçirdiğine dair gelen haberlerin büyük payı olduğu açık. BM verilerine göre ülke topraklarının yarısından fazlasının Taliban kontrolüne geçmiş olması, Afganistan’ın otorite boşluğu içinde olduğunu, devletin acziyet içine düştüğünü ortaya koymaya yeterli.

Şubat 2020’de Katar’da ABD ile Taliban arasında imzalanan anlaşma, ABD’nin ülkeden tedrici şekilde çekilmesini öngörüyordu. Bunun karşılığında ise Afgan gruplar arasında barış müzakereleri yürütülecek ve Afgan hükümeti ile Taliban arasında barış sağlanacaktı. Anlaşmanın üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen, hükümet ile Taliban’ın birbirine yaklaşması bir yana arasındaki ayrılıkların daha da keskinleştiği görülüyor. Taliban, şeriata dayalı bir devlet olmadan hükümet ile anlaşmayacağını açıkça ortaya koyarken, uzlaşının da pek gerçekçi olmadığının altını çizmiş oluyor. Pakistan’ın Taliban’ı kontrol etmekte giderek zorlanması da Afganistan’ın geleceği için Türkiye’ye daha büyük roller düştüğüne işaret ediyor.

Bu şartlar altında, Afganistan’ın hükümet kontrolünden bütünüyle çıkmasına engel olmak için Kabil yönetimine destek verilmesi gerektiği açık. Bu çerçevede, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğinin sağlanması noktasında sorumluluk alması önemli bir adım olacak. Türkiye’deki bazı muhalif çevrelerin “Afganistan’da ne işimiz var?” diye ortalığı karıştırdığına aldırış etmeden Afganistan’ın huzur ve barışı için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Aksi takdirde, Afganistan’da yeni bir iç savaş bir ihtimal olmaktan çıkıp acı bir gerçeğe dönüşebilir.turkgun.com