Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika turu başladı. Türkiye’nin bölgeye yüklediği önemin ne derece büyük olduğunu gösteren bu ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan; Angola, Togo ve Nijerya’da üst düzey temaslarda bulunacak. Angola ve Togo ziyaretleri, Cumhurbaşkanı seviyesinde bu ülkelere yapılan ilk ziyaretler olacağı için ayrı bir anlam da taşıyor. Ziyaretler kapsamında iş dünyası yetkilileri ile de bir araya gelinecek olması, ziyaretin sadece siyasi ilişkilerle sınırlı kalmayacağını da gösteriyor.

Yaklaşık 1,3 milyar nüfusu barındıran Afrika kıtasındaki 54 ülkeden yarısını ziyaret etmiş bir Cumhurbaşkanı bulmak zor. Ancak, 1998’de Afrika kıtasına açılım başlatan ve 2005’ten beri bu kıtadaki görünürlüğünü ve etkisini artıran Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu haftaki turu ile Afrika’nın 30 ülkesini ziyaret etmiş ender liderlerden biri olacak.

2005 yılını “Afrika Yılı” ilan eden Türkiye, bölgeye yönelik halisane ilgisini açıkça ortaya koymakla kalmıyor, bölge ülkeleriyle insani, ticari, siyasi ve ekonomik ilişkilerini kesintisiz bir şekilde ilerletmeye devam ediyor. 54 Afrika ülkesinin 43’ünde büyükelçilik açarak diğer ülkelere fark atan Türkiye, bu sayıyı önümüzdeki dönemde daha da artırmayı planlıyor. Ayrıca, Türkiye’nin kültürel/insani etkinliğini artıran Yunus Emre Enstitüsü ve TİKA gibi kuruluşların bölgedeki temsilcilik sayısı da her geçen gün artmaya devam ediyor. Hayatın birçok alanına dokunan faaliyetleri olan bu tür kuruluşların varlığı, üst düzey siyasi liderlerin temaslarıyla desteklendikçe Türkiye-Afrika ilişkilerinin derinleşmesi ve gelişmesi daha da kolaylaşıyor.

Afrika’da Türkiye’nin görünürlüğü arttıkça, bu bölge üzerinde planları olan bazı ülkelerin rahatsızlık duyduklarını da tespit etmek gerekiyor. Elbette, kıta üzerinde uzun süren bir sömürgeci geçmişi olan Fransa bu ülkelerin en başında geliyor. Fransa’nın Türkiye ile gerginlik yaşamasının en önemli sebeplerinde biri, Türkiye’nin Afrika’ya yaklaşımının bölge halkı tarafından benimsenmesine karşın Fransa’ya yönelik şikâyetlerin giderek artıyor olması. Afrika’daki Fransız sömürgeciliğinin acı tecrübesini yaşamış bu ülkeler, Türkiye’nin çok farklı bir zihniyetle ve tavırla yaklaştığını görünce, Fransa’ya yönelik tepkiler artıyor. Bir diğer ifadeyle, Türkiye’nin insani dış politikası Fransa gibi sömürgecilerin gayriinsani politikalarının daha net idrak edilmesine vesile oluyor. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika turundan en çok rahatsızlık duyan ülkenin Fransa olduğunu iddia etmek hiç de yanlış olmaz.

İşin bir de ticari/ekonomik boyutu var elbette. Türk mallarının daha fazla piyasada olması, buraları çantada keklik olarak gören ülkelerin maddi kaybının da arttığı anlamına geliyor. Hâlihazırda 25 milyar dolar olan ticaret hacminin, kısa sürede katlanarak bu seviyelere ulaştığı ve 50 milyar dolara çıkarılması hedefine yönelik emin adımlar atıldığı dikkate alınırsa, bazı ülkelerin Afrika’ya yönelik ticaretinde yaşadıkları kaybın artması muhtemel. Türkiye’nin ekonomik etkisi daha fazla hissedildikçe, Fransa’nın kuyruk acısı da muhakkak artacak.

On binlerce Afrikalının Türkiye’de eğitim görmüş olması ve Türkiye burslarından yararlanan gençlerin gelecek yıllarda siyaset ve kamu hayatında yer almaya başlaması, Türkiye’nin elini daha da güçlendirecektir. Fransa gibi sömürgeci ülkelerin zorla, halkın rızasına karşın yaptıklarını insani ve vicdani hasletlerden uzaklaşmadan yapan Türkiye, Afrika halkları için yeni bir umut olarak öne çıkıyor. Türkiye-Afrika ilişkilerinin diğer ülkelere de örnek teşkil edecek nitelikte olması, Türk medeniyetinin Batı medeniyetinden neden ve nasıl farklı olduğunu da ortaya koyuyor.