Epeydir “İstanbul Sözleşmesi” denen bir AB dayatması gündemde…

AKP, bu musibetten kurtulmalıdır!

“Aile” ve “cinsiyet”e dinamit konulmak istenmektedir!

Özü sinsi tuzaklarla doludur..

            *

Türk milletinin sosyal ve ekonomik olarak her türlü belâya rağmen ayakta kalışının sırrı, sağlam aile yapısıydı…

Son yıllarda yaşanan sıkıntılar, AB kaynaklı sinsi projelerdendir…

Millî bünyemize bulaştırılan virüs, aileyi, gençliği ve toplumu kemirmeye başladı…

“Aile içi şiddet” kavramının özellikle kullanılması “algıya” yöneliktir.

Ailedeki parçalanmalar, kadına yönelik şiddet hızla artmaktadır.

Geçmişin zaafı içinde AB rüyalarıyla kaldırılan zina cezaları, toplumu kemirmektedir.

Üstelik boşuna ve mensubu olmadığımız bir medeniyet uğruna…

Kıçı kırık Konya büyüklüğündeki AB ülkelerin keyfe keder açıklamaları ile millî gururumuz zedelenirken hem de…

Oysa oradan alınması gereken ilim ve teknolojiden ibaretti!

            *

“Kadın ve erkek cinsiyet ayrımı”na karşı olan ve “cinsiyet eğilimi”ni ön plana çıkarıp meşrulaştıran sapkın ve hastalıklı bir sözleşmenin yansımalarını görüyoruz…

“Kadına şiddeti önleme” bahanesiyle “cinsiyetsizlik ve cinsiyet kimliği değiştirme operasyonudur” İstanbul Sözleşmesi…

“Doğuştan gelen cinsiyet” reddedilip bireyin sosyo-kültürel kararına göre cinsiyet belirlemesine fırsat veriliyor bu tuzakla…

Bir sapkın ve nesilleri hedef alan ideoloji dayatılıyor!

Siyasî partilerin bile LGBT’li sapıklara kontenjan ayırmaya kalkışını, bu tür sapkın derneklerin dişlerini aleni gösterişini unutmayın…

Polonya’nın bile çekildiği Sözleşme’yi hâlâ neden yürürlükte tuttuğumuzu anlamak zor?

Bu projenin savunucularından birinin kocaman bir holding sermayesi olduğunu söylesek durumu anlarsınız!

“Toplumsal cinsiyet eşitliği” maskeli bu tehlike, “eşcinselliğin, hastalıklı kafanın” kamufle edilmiş hâli!

İnanıyorum ki, “işadamı” lafının “iş insanı” olarak değiştirilmesi de bunun bir parçasıydı…

Ve hatta onların TDK’nin Türkçe Sözlük’teki bazı kelime ve terimlere kafayı takmaları da!

            *

Mehmetçiği, topu tüfeği, İHA’yı bir yana bırakın, bizim en güçlü savunma mekanizmamız aileydi… Dedeler, nineler, anne-babalar ve çocuklar, o aile çatısı altında koruma altındaydı… 1+1 evlere sıkıştırılmaya çalışılıyoruz…

Köyden şehirdekine bulgur, makarna, turşu akışı, yani “ekonomik zincir” kesiliyor…

Anayasa ile hukukî teminat altındaki kadın-erkek eşitliği, “cinsiyet eşitliği”ne döndürülmek isteniyor, kadına çalıştığı sürece “özgürlük” alacağı aşılanıyor…

Olan biten İslâm öncesi Türk aile yapısına da, Müslüman-Türk aile yapısına da aykırıdır..

Tanrı’nın insanı yaradış gayesi ve emirlerine de aykırıdır! İlâhi düzeni bozamazsınız!

Birileri Müslüman Türk milletinden kazandığı parayı, Müslüman Türk’ün fıtratını bozmak için sarf etmektedir…

 “Kadına şiddet” maskesiyle yine kirli bir oyun oynanıyor, dikkatli olmak, bu İstanbul’da imzalanmış Siyonist kokulu projeyi bir an evvel saf dışı etmek zorundayız…

Hem de korkmadan! İstiklal, istikbal ve gelecek nesillerimiz için…

Bir de şu LGBT kokan ve STK etiketi taşıyan taşeron kuruluşları kapatarak ve yenilere izin vermeden… Gayri millî her taşın altından çıkmalarına fırsat tanımadan! Bu bir özgürlük falan değil çünkü! Bulaşıcı bu sapkın hastalık, tedavi edilmeli!