AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin en ilkeli tavrı Türkiye Cumhuriyeti'nin gösterdiğini belirterek, "Herkes çeşitli gerekçelerle çıkar hesaplarıyla burada yan çizmeye çalışırken Türkiye doğrudan vicdan, ahlak esasında katledilmiş birinin katillerinin ortaya çıkarılması, adaletin tahakkuku için son derece ilkeli bir süreç yürütmüştür." dedi.

Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında parti genel merkezinde, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken gazetecilere açıklamalarda bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

AK Parti'nin geleneksel istişare kampını hafta sonu yapacaklarını hatırlatan Çelik, toplantıya MYK, MKYK ve Bakanlar Kurulu üyeleri ile genel merkez organları, milletvekilleri, kurucu üyeler, kurucu milletvekilleri, kadın ve gençlik kolları MKYK'ları, bakan yardımcıları, birim başkan yardımcıları olmak üzere 561 kişinin katılacağını belirtti. 

Toplantının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hitabıyla başlayacağını, gün içinde de hem genel merkezin hem de ilgili bakanların sunumlarının olacağını dile getiren Çelik, iç politika, dış politika, kültürel, ekonomik konular ve illerle ilgili kapsamlı değerlendirmelerin yapılacağını söyledi. 

Genel değerlendirmenin Erdoğan başkanlığında yapılacağını, Erdoğan'ın hitabıyla kampın sona ereceğini anlatan Çelik, "Her kamp süreci kapsamlı değerlendirme yapmak, politikaların üzerinden geçmek, bir önceki kamptan buraya kadar olan süreci değerlendirmek için önemli bir fırsat oluyor." diye konuştu. 

Çelik, TBMM'nin açıldığını hatırlatarak, siyasetin önünde artık iyi değerlendirilmesi gereken bir dönemin olduğunu söyledi. 

"Gönlümüz, duamız her zaman onlarla beraber"
Çelik, Diyarbakır'da evlatları için nöbet tutan annelere de değinerek, onların vicdani isyanının dünyanın her tarafından duyulduğunu, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu vesilesiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptıkları ziyaret esnasında da oradaki vatandaşların da annelerin vicdani isyanını yakından takip ettiklerini gördüklerini ifade etti. 

Toplumun geniş kesimlerinde yankı bulan teröre karşı evlatlarına sahip çıkma çağrısının dünyanın her tarafından duyulup, sahiplenilmiş gözüktüğünü vurgulayan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Toplumumuzda da her geçen gün artan bir sahiplenme duygusuyla annelerimizle birlik beraberlik içinde bir olma duygusu içinde pek çok vatandaşımız onlara destek vermeye devam ediyor. Evlatlarının hasretiyle bu vicdani isyanı, teröre karşı bu duruşu, en asli çağrı olan evlatlarına sahip çıkma çağrısını ortaya koyan bu annelerimize buradan bir kere daha selamlarımızı ve saygılarımızı iletiyoruz. Yüreğimiz, gönlümüz, duamız her zaman onlarla beraber." 

ABD ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD ziyaretinde kapsamlı temaslarda bulunduğunu anlatan Çelik, Erdoğan'ın Genel Kurul'a hitap ettiğini, bu konuşmanın dünyada ve Türkiye'de yankılandığını ifade etti. 

Çelik, diğer liderlerin konuşmalarını da imkan elverdiği ölçüde dinlediklerini dile getirerek, "Herkes kendisi açısından belli parçalara değinirken dünyadaki küresel gidişatla ilgili, temel sorun alanlarıyla ilgili en kapsamlı ve bu sorun alanlarından hiçbirini atlamayan bir konuşma sadece Cumhurbaşkanımız tarafından gerçekleştirilmiştir." diye konuştu. 

Her türlü prensibin aşındığı bir dünya tablosuyla karşı karşıya olduklarını vurgulayan Çelik, "Cumhurbaşkanımızın getirdiği öneriler hem bu prensiplerin yeniden hatırlatılması, önümüzdeki dönemde bu prensiplerin yaşayabilmesi için kurumlarda reform yapılması ve dünyanın temel problemlerine karşı sesi duyulmayanların sözcüsü olmak bakımından son derece kıymetli mesajlar içermektedir." dedi. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Nefret Söylemiyle Mücadele Toplantısı'na da iştirak ettiğini hatırlatan Çelik, "Nefret Söylemiyle Mücadele önümüzdeki dönemin en büyük gündemlerinden birisi olacak. Nefret söylemi çeşitli dinleri istismar ederek, çeşitli sembolleri ve duyarlılıkları istismar ederek dünyanın her tarafını kuşatmaya devam ediyor." ifadelerini kullandı. 

Çelik, Erdoğan'ın kapsamlı görüşmeleri içinde ABD'deki Müslüman toplum temsilcileri, Türk vatandaşları, Yahudi kuruluş temsilcileri, Amerika Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu ile bir araya geldiğini anımsatarak, şunları kaydetti:

"Bu temaslarla ilgili bir tanesini öne çıkarıp böyle sanki ilk defa oluyormuş gibisinden garip komplo teorilerini içeren garip birtakım yorumlar zaman zaman görüyorum. Halbuki bütün bu temaslar kapsamlı bir şekilde Cumhurbaşkanımızın Amerika ziyaretlerinde gerçekleştirdiği farklı kimliklere saygıyı ve farklı kimliklerle diyaloğu önemseyen diyalogların bir parçasıdır."

Erdoğan'ın EastWest Enstitü'de Türk dış politikasına dair dış politika uzmanlarının sorularını cevaplayan kapsamlı bir değerlendirme yaptığını anlatan Çelik, TÜRKEN Vakfı'nın toplantısında yabancı ve Türk öğrencilerin sorularını yanıtladığını, onlarla sohbet ettiğini hatırlattı. 

Türkiye ile ABD arasında 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşabilmek için çeşitli istişare toplantıları yapıldığını söyleyen Çelik, Erdoğan'ın Türk-Amerikan İş Konseyi'nin 10'uncu Türkiye Yatırım Konferansı gala yemeğinde de yatırımcılara hitap ettiğini anımsattı. 

Çelik, şöyle devam etti:

"Netice itibarıyla bu Genel Kurul marjında hem dünyanın gidişatına dair Kudüs'ten Arakan'a kadar, Suriye'den diğer meselelere kadar mazlum coğrafyaların sesini duyuran hem kurumlara dönük reform çağrısını gündeme getiren hem de ilkelerin ve prensiplerin aşınmasına karşı ilkeleri ve prensipleri hatırlatan ve bunların hangi kurumsal reformlarla yaşayacağını gösteren kapsamlı bir konuşma söz konusu oldu."

Kaşıkçı cinayeti
Erdoğan'ın konuşmasında gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın katledilmesine dönük dünyanın gösterdiği sessizliğe de güçlü bir tepkinin bulunduğunu dile getiren Çelik, olay gerçekleştiği zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuya ilişkin bir soru üzerine, "Her ne olursa olsun bizzat devlet başkanı olarak bu süreci takip edeceğim ve bu cinayetin aydınlatılması için elimden gelen gayreti göstereceğim." dediğini aktardı.

Çelik, şunları kaydetti:

"O günden bugüne bu konuda en ilkeli tavrı Türkiye Cumhuriyeti'nin gösterdiği açıktır. Herkes çeşitli gerekçelerle, çıkar hesaplarıyla burada yan çizmeye çalışırken Türkiye doğrudan vicdan, ahlak esasında katledilmiş birinin katillerinin ortaya çıkarılması, adaletin tahakkuku için son derece ilkeli bir süreç yürütmüştür. Cumhurbaşkanımız her türlü riski göze alarak, bazılarının çıkar hesaplarını kendi elinin tersiyle iterek bu konuyu gündemde tutmuş ve en son Birleşmiş Milletler konuşmasında da buna değinmiştir."

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'ın verdiği bir röportajda cinayetin sorumluluğunu üstlendiğini ancak emri kendisinin vermediğini söylediğini aktaran Çelik, şöyle konuştu:

"Şimdiye kadar yürütülen soruşturmanın herhangi bir şekilde hukuk prensiplerine uygun bir soruşturma olduğunu söylemek mümkün değil. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından haziran ayında açıklanan 101 sayfalık raporda Cemal Kaşıkçı'nın Suudi yetkililerinin, kimse bu yetkililer emriyle taammüden ve kasten öldürüldüğü açık bir şekilde söyleniyor. Burada sorumlu tutulan kişiler var, bu rapor üst düzey kişilerin soruşturulması için güvenilir kanıtlar olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla ayrıca tamamlayıcı bir kriminal soruşturma için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'ni göreve çağırmıştı. Yani Suudi Arabistan'daki soruşturmanın tamamen yetersiz olduğunu ifade ederek tamamlayıcı bir soruşturma için Genel Sekreteri göreve çağırmıştı." 

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Washington Post gazetesine bir makale yazdığını anımsatan Çelik, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanımız bu olayın 21. yüzyılın en tartışmalı olayı olduğunu ifade etti. Maalesef dünyanın sessizliği bu konuda halen devam etmektedir. Türkiye, elindeki kanıtları Arabistan ile paylaştı. Amerika, Rusya, Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ın aralarında olduğu ülkelerle de paylaştı. BM Özel Raportörü'nün yürüttüğü soruşturmaya Türkiye en güçlü katkıyı vermiştir. Cumhurbaşkanımızın makalesinde de belirttiği gibi uluslarası toplumun kurullara dayalı olarak işlemesi hassasiyetimizin bir devamı olarak bu meseleye sahip çıkmaya devam ediyoruz." 

Kaşıkçı cinayetinin Türkiye'de işlendiği için Türkiye'ye karşı da bir saygısızlık yapıldığına işaret eden Çelik, bundan dolayı cinayeti takip etmek için daha doğal bir nedenin olamayacağını vurguladı.

Çelik, cinayet ile ilgili "Birileri bunu Türkiye ile Suudi Arabistan arasında ikili mesele haline getirmeye çalışıyor. Bu kesinlikle söz konusu değildir, Krala, Suudi Arabistan halkına ve devletine yönelik bir tavır değildir. Kral ve tabii ki Suudi Arabistan halkı bütün bu tartışmaların dışındadır. Suudi Arabistan dost ve müttefik bir ülkedir." dedi.

"Muhakkak süreç açığa çıkarılmalıdır"
Türkiye'nin dostluğa ve müttefikliğe önem verdiğini belirten Çelik, şöyle devam etti:

"Ama Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda bir gazetecinin katledilmesi karşısında devletin içine yuvalanmış bu çetenin ortaya çıkarılması, bu emri kim vermiştir, bu katliamı gerçekleştirenler kimlerdir, bütün bunlar son derece önemlidir ve muhakkak süreç açığa çıkarılmalıdır. Şimdiye kadar süreç şeffaflıktan uzak bir şekilde yürütüldü, duruşmalar kapalı kapılar ardında yapıldı. Hatta suçlanan bazı kişilerin illegal olarak serbest bırakıldığına dair çeşitli duyumlar alındı. 

Dolayısıyla hem Suudi Arabistan ile dostluk ve müttefiklik açısından ilişkimize verdiğimiz önemin bir neticesi olarak, ayrıca ülkemiz topraklarında gerçekleyen bu eyleme karşı duyarlılığımızın bir göstergesi olarak, ayrıca bir gazetecinin öldürülmesine karşı duruşumuzun bir göstergesi olarak tüm bu süreci takip ediyoruz. Suç İstanbul'da işlendiği için uluslararası gözlemcilerin gözetiminde İstanbul'da uluslararası bir yargılama yapılması gerektiğini tekrar ifade ediyoruz. Şu ana kadar Suudi Arabistan yetkilileri bu çağrılarımıza bir cevap vermemiştir. Dost ve müttefik Suudi Arabistan'ın bu süreçten dolayı yara almasını da istemiyoruz, bu süreçten dolayı ortaya çıkan eleştirilerin ve yıpratıcı süreçlerin dışında kalmasını arzu ediyoruz. Bunun en iyi yolu, bahsettiğimiz soruşturmanın İstanbul'da gerçekleştirilmesidir. BM tarafından yürütülen soruşturma sürecini de bu çerçevede destekliyoruz."

"AB mülteci meselesinde sınıfta kalmıştır"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Avrupa Birliği'ne (AB) mülteciler konusundaki mükellefiyetliklerini yerine getirmemesi nedeniyle "Biz burada bu yükü tek başımıza taşımak durumunda değiliz. Taahhütlerinize uymuyorsunuz, gereğini yaparız" açıklamasınının ardından Avrupa'dan pek çok açıklama geldiğini ifade eden Ömer Çelik, şunları kaydetti:

"AB mülteci meselesini yönetme konusunda sınırları kapayan, duvarları ören bir tutumla ortaya hiçbir yönetim modeli koyamadan sınıfta kalmıştır. Türkiye ise dünyadaki standartları yükselten bir şekilde bu meseleyi yönetmektedir."

İçişleri Bakanlığının meseleyi yönetirken AB ve uluslararası kurumların kriterlerinin çok üstünde uygulamalar yaptığına dikkati çeken Çelik, sahadaki çalışmaların da dünyada örnek alınması gereken referans sistemini değiştiren uygulamalar olduğunu vurguladı.

Çelik, mülteci çocukların eğitiminin, terör örgütlerinin insan deposu olarak kullanılmasını önlediğini vurgulayarak, "Örneğin mülteciler için dünya genelinde ilkokullarda okullaşma yüzde 61 iken Türkiye'de yüzde 96,3'tür." dedi.

Türkiye'nin Avrupa'daki bazı ülkelerin nüfusunun yarısı kadar mültecinin yükünü tek başına çektiğini ifade eden Çelik, "Bu geri göndermeme ilkesine insani sebeplerle bağlıyız ama netice olarak bu yükü sonsuza kadar çekmek gibi bir kapasiteye sahip değiliz. Dolayısıyla ölümden, yokluktan, yoksulluktan kaçan bu insanların kendi ülkelerine sağsalim, güvenli bir şekilde dönebilmeleri için çözüm burada güvenli bölgenin kurulmasıdır." diye konuştu.

"Güvenli Bölge, göç baskısından kurtaracaktır"
Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ortaya koyduğu sonuçların 54 bin Suriyelinin ülkelerine dönmesini sağladığını belirten Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Demek ki, güvenlik sağlandığı zaman bu insanların dönmesi mümkün olmaktadır. Bu hem Türkiye'nin üzerindeki yükü alacaktır hem AB ve diğer ülkeleri göç baskısından kurtaracaktır. En önemlisi de Akdeniz'de rastladığımız insani faciaların ortaya çıkmasını önleyecektir, Akdeniz'deki ölümleri durduracaktır. Güvenli Bölge uygulamasının hayata geçirilmesi için herkesin elini taşın altına sokması gerekir. Cumhurbaşkanımız bunu ifade ettikten sonra AB'deki bazı odaklar, Türkiye'nin demografik yapıyı değiştirmek istediği yaklaşımına giriyorlar. Bu baştan aşağı yalandır."

Çelik, bölgedeki demografik yapıyı değiştiren unsurlara da değinerek, şunları kaydetti:

"Olayın başlangıcında itibaren bakıldığı zaman oradaki demografik yapıyı değiştiren unsurlar bir rejimin saldırıları, iki PYD/YPG terör örgütünün saldırıları, üç DEAŞ'ın saldırıları gibi uygulamalardır. Asıl demografik yapıyı değiştirenler bunlardır. Örneğin YPG'nin olduğu bölgelerde doğrudan Arap, Türkmen nüfuslarının olduğu yerlerden göç ettirilmesine dönük bir gayret söz konusu olduğu gibi kendilerinden olmayan Kürtlerin de o bölgelerden sürülmesine dönük bir gayret söz konusudur, Hristiyanların o bölgelerden uzaklaştırılmasına dönük bir gayret söz konusudur. YPG/PYD başta olmak üzere terör örgütleri asıl demografik yapıyı değiştiren unsurlardır, demografik yapıya karşı mütecaviz davranan unsurlardır ve orada homojenleştirmek için terör devletçiği kurmak için bu uygulamalara imza atıyorlar.

Türkiye'nin bu güvenli bölge ve orada yerleşim birimleri kurmakla ilgili önerisi gündeme geldiginde 'Bu Türkiye'nin bir demografiyi değiştirme çabasıdır' diyenler asıl rejimin, YPG/PYD terör örgütünün ve DEAŞ terör örgütünün oradaki demografik yapıyı değiştirme gayretlerine örtülü bir destek verdiklerini iyi düşünmelidirler. Bu uzun vadeli ve kalıcı bir istikrarsızlığa yol açabilecek bir durumdur. Güvenli bölgenin, herkes hangi bölgede oturuyorsa o bölgenin asıl sahiplerine teslim edilmek suretiyle kurulması en önemli meseledir." AA

Editör: Haber Merkezi