Türkiye’nin Libya ile imzaladığı anlaşma, son günlerde Doğu Akdeniz’in başka bir vesileyle tekrar gündemde öne çıkmasına vesile oldu. 27 Kasım’da iki ülke arasında imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yeni kıta sahanlığı-münhasır ekonomik bölge sınırları çizildi. Böylelikle sadece hukukî bir durum kayıt altına alınmakla kalmadı, bölgede Türkiye aleyhine oluşturulmak istenen siyasî kamplaşmanın da önüne büyük bir engel koyulmuş oldu.
Doğu Akdeniz’de büyük yer altı kaynakları olduğu, bölgeden çıkarılan doğal gazın Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınacağı, böylelikle GKRY ve Yunanistan’ın AB nezdinde stratejik öneminin artacağı yönündeki senaryolar uzun zamandır dillendiriliyor. Rumlar, pembe hayaller kurup hayalî bir zenginlik yaratarak kendilerini daha önemli kılmaya, bu sayede de Türkiye’yi Akdeniz ve Ege’de köşeye sıkıştırmaya çabalıyor. GKRY ve Yunanistan, Mısır ile İsrail’i bu hayalî zenginliğe ortak olma vaadiyle kandırıp, Türkiye karşıtı bir blok oluşturmak istiyor. Bu ülkeler, Türkiye’nin Akdeniz’in güvenliği, jeopolitiği ve enerji kaynaklarının bölüşümü konusunda söz söylemeye hakkı olan güçlü bir devlet olduğunu unutmuş gibi davranarak aslında kendilerini komik duruma düşürmüş oluyorlar.
Elbette Türkiye, GKRY’nin peşine takılıp Türkiye’yi karşısına almaya kalkışan bu ülkelere hem diplomatik hem de askerî araçlar kullanarak gereken cevabı veriyor. Türkiye, diplomatik araçlarla bölge enerji kaynaklarının GKRY’nin oldubittileri neticesinde KKTC ve Türkiye’nin çıkarları hilâfına bazı Batı ülkelerine peşkeş çekilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Ayrıca, bölgede sismik araştırma ve sondaj gemileriyle faaliyette bulunarak bu kaynakların kimsenin münhasır egemenliğinde olmadığını da dosta düşmana ilan ediyor. Diğer yandan, denizlerde yapılan tatbikatlar ile Türkiye’nin askerî açıdan burada bir dayatmaya sert karşılık verebilecek güçte ve yetenekte olduğu da hatırlatılıyor. Doğu Akdeniz’de bu mücadele devam ederken, kıyıdaş ülkelerden biri olan Libya ile varılan mutabakat, bir yandan Türkiye’nin gelişmelere seyirci kalmayacağına işaret ederken diğer yandan Türkiye’nin bölgede yalnız olmadığını göstermiş oluyor.
Yunanistan ve avanesi, Türkiye-Libya arasındaki anlaşmaya temelsiz gerekçelerle çamur atmaya uğraşadursun, anlaşmanın iki tarafın onaylanmasıyla yürürlüğe girmesi, Türkiye karşıtı blok için ağır bir kayıp oldu. Türkiye artık KKTC’nin yanı sıra bir diğer kıyıdaş ülkeyle meşru ve gerekli olan bir anlaşmayı akdetmiş durumda. İsrail ve Mısır ile bu anlaşmaları yıllar önce yapan ve ilan ettiği münhasır ekonomik bölgelerde gayrimeşru arama faaliyetleri yürüten GKRY ve Yunanistan, bu gelişmeden en çok zarar gören taraf olacak.
Uluslararası hukukun kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında hakkaniyet ilkesini öne çıkardığı ve adaların kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratma hakları olmadığı için Türkiye’nin imzaladığı anlaşma, Rum iddialarının aksine hukuken bir sorun içermiyor. Hatta Türkiye’nin bu yöntemi kullanarak diğer kıyıdaş ülkelerle de anlaşmaya varması ihtimali yok değil. Bu ihtimalin gerçekleşmesi hâlindeyse Türkiye’yi sıkıştırmaya kalkan GKRY-Yunanistan ikilisi daha büyük bir hüsrana uğrayabilir. Ne de olsa Akdeniz’de suların ısındığı bir dönemde, Rum-Yunan ikilisinin gasbetmeye kalktığı sulara Türk’ün mührü vuruluyor.