'İt ürür, kervan yürür’ atasözünün yansımasıdır bu…

Bunca darbe tantanasının, sağlık, ekonomik ve terör alanındaki mücadelenin karşısında…

Yaslı ada”, “Demokrasi ve Özgürlük Adası” na dönüşmüşse…

Tören alanında yapılan iki konuşma tarihe not olarak düşmüşse…

Cumhurbaşkanı da önceki gün “normalleşme süreci”ne adım atmışsa…

Bu milletin sırtının asla yere gelmeyeceğinin en iyi delilidir!

*

CHP ve aydın kılıklı solcular, 27 Mayıs 1960’ta darbeyi alkışlıyorlardı…

Kısacık bir bilgi için Yavuz Donat’ın Sabah’taki iki yazısı size o devri anlatmaya kâfidir.

26 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016 alacakaranlıkları” ndan “Türk asrı”na doğru yol alıyor Türkiye…

Aynı oyunu tezgâhlamaya heveslenenlerin, 2020’de işi Başbuğ Türkeş’e, Tayyip Bey’e bulaştırmaya kadar götürmelerine şaşırmadık!

Ama Cumhurbaşkanı’nın, “Sürgüne gönderilen Hindistan’dan idam kararlarının hukuki ve meşru olmadığını belirterek trajediyi engellemek için çırpınan merhum Alparslan Türkeş’i de rahmetle yâd ediyoruz” sözleri onlara kapak olsun!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Gazi Mustafa Kemal’in ölümünün ardından CHP yönetimi ülkenin üzerine kâbus gibi çöktü” cümlesi de çok önemli bir cümle…

*

27 Mayıs 2020’de “yaslı ada”da MHP Lideri Devlet Ata’nın muhteşem ve veciz konuşmasına şahit olduk… “Tarihe not”tur!

A’dan Z’ye bir demokrasi tarihi ve devlet tecrübesinin resmini çizdi Devlet Bey…

Yassıada, yalnızca denizin ortasında sivrilen bir kara parçasının adı değildir. Burası aynı zamanda millî hafızalara kazınmış alacakaranlık bir devrin, hukuk kisvesiyle demokrasiye vurulan paslı zincirlerin simgeleşmiş yeridir” tanımı hafızalara kazınmıştır.

Şer cephesinin hep yaptığı gibi “demokrasi”, “özgürlük” ve “hukuk” algılarıyla cuntayı alkışladıkları yer Yassıada…

Devlet Bey, olayı, “Yassıada’da hukuka deli gömleği giydirildiği, adaletin fişinin çekildiği, Türkiye’nin bir döneminin delik deşik edildiği, irade ve egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimizin takdir ve tercihlerinin hazin şekilde sorguya çekildiği” menfur bir vaka olarak niteliyor.

Ve bunca tecrübeyle, “Cepheleşerek sonuç alınamayacağını, çatışma ve çekişmenin sonunun olmadığını” vurguluyor…

Arkası, önü planlanıp projelendirilen demokrasi ve kanun dışı müdahalelerin ülkemizin on yıllarını çaldığını; huzur, barış ve güvenlik ortamında ağır hasarlar bıraktığını” anlatıyor ve diyor ki:

Bizim kucaklaşmaya, sükûnete, hoşgörüye, merhamet ve mutabakata ihtiyacımız vardır!

Milliyetçi-Ülkücü Hareket mensuplarının da dikkate alması gereken MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu teşhisi nettir:

Türkiye’yi dar ölçekli bir kaymak tabaka, bir avuç seçkinci zümre, elit ve küçük bir azınlık değil de milletin özbeöz evlatları yönettikçe, çevreden merkeze sosyolojik akınlar düzenledikçe menhus çıkar ve güç merkezleri elbet rahatsız olmuşlardır.

Sandık demokrasinin namusu, milletin egemenlik temini, kutlu iradesinin tevzi vasıtasıdır. Millet iradesine çevrilmiş silahlar demokrasinin inkâr ve infaz hükmüdür! Hâlâ darbeye umut bağlayanların mevcudiyeti ise tedavisi olmayan hıyanet virüsüne delâlettir.

Demokrasi defalarca uçurumdan dönmüştür. Aslında uçurumdan dönen Türkiye’dir. Ancak darbecilerin bugüne kadar dikkate almadıkları bir gerçek, ezemeyecekleri, yenemeyecekleri milletimizin bileği değil, soylu ve cesur yüreğidir.

Şimdiye kadar bizim inancımız ve ilkesel beyanımız hiç değişmemiştir.

Demokrasi, milliyetçiliğin ikiz kardeşidir. Bir olmadan diğerinin varlığı hayaldir! Sandık millî iradenin beşiği, demokrasinin muharrik ve müstesna gücüdür!

Türk milletinin basiret ve dirayeti, bundan böyle hiçbir gayrimeşru gayeye izin ve icazet vermeyecektir.

21. yüzyıl Allah’ın izniyle Türk asrı olacaktır!

Biz meselelere bizatihi Türk aklıyla, milletin şahbaz aklıyla bakarız. Dünden ders alarak geleceğin muhteşem ve muazzez günlerine inanıyorum ki şartlara ve olaylara körü körüne boyun eğmeyen Cumhur İttifakı’yla ulaşılacaktır!

Geleceğin gücü Türkiye’dir, mazlumların haykıran sesi, kesilmeyen nefesi, teslim olmayan, olmayacak kuvveti büyük Türk milletidir!

Anlaşılmayan bir şey kaldı mı acaba ağalar?