Mümkün dünyaların en iyisi olarak kutsanan mevcut ekonomik paradigmanın, daha adil ve eşitlikçi bir dünya düzeni yolunda artık elle tutulur bir vaadi kalmadı.

Bireysel çıkarlarının ardında sürüklenen rasyonel iktisadi bireyin rekabet alanı olarak tanımlanan modern toplum, eşitsizliğin katlanarak çoğaldığı dünya düzeninde inandırıcılığını ve konsolidasyonunu kaybetmiş durumda.

Her gün, her dakika dünyanın muhtelif bölgelerinde birileri, açlıktan ve hastalıktan hayatını kaybediyor. Dünyamızı bu hale getiren küresel çeteler, sebep oldukları ahlaki yıkımı sadece seyretmekle yetiniyor.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli son grup toplantısında “Bize kendi çıkarlarımızı düşünen, birbirinden yalıtılmış, sürekli hesaplar yapan, zevkleri sabit ve doğa üzerinde egemen kişiler olduğumuzu kabullendirmek istediler.” sözleriyle dünyaya “alternatifsiz” diye sunulan bu ahlaki bunalımın karakter çözümlemesini yaptı.

Liberal iktisadın kurucusu sayılan A. Smith aslen bir ahlak felsefecisiydi. Gelgelelim insanın insan üzerindeki ve ulusların diğer uluslar üzerindeki egemenliği Smith’in görünmez el metaforuyla meşrulaştırıldı.

Ricardo gibi diğer liberal iktisatçılar, piyasa düzeninin insan ilişkilerini yozlaştırıcı etkisini kabul ettiler ancak piyasaya yapılacak müdahalenin, hiç müdahale yapılmamasından daha kötü sonuçlar doğuracağını ileri sürerek, alternatifsizliğin iktidarına hizmet ettiler.

1970’lerden sonra terk edilen Keynesyen politikaların yerini, Thatcher’ın “başka seçenek yok” (There is no alternative) felsefesi aldı. Bencil bireycilik yeniden kutlu bir kavram olarak selamlandı. Aslında, yine Thatcher’e ait olan “Toplum diye bir şey yok, yalnızca bireyler var” sözü, yıkıcı neoliberal politikaların özetiydi. Paranın kirinin, insani, dini, milli değerlere bulaştırıldığı bu materyalizm, milliyetçiliğin yaşayan en büyük düşmanıdır. Devlet de bu düzen içerisinde, piyasaya hizmet ettiği müddetçe muteberdir.

Bugün Türkiye’nin, ekonomik olarak sıkıntılı bir sürecin içinde oluşu, bu çarpık iktisadi felsefenin küresel bir baskı aracına dönüşmesinde saklıdır. Ülkeyi ekonomik kurtuluş savaşı vermeye zorlayan şartlar gündelik hayatı zorlaştırıcı bir etki oluşturmakla beraber, ulusal bağlayıcılıkları kırıp atacak bir iradeyi de gün yüzüne çıkarıyor.

Sayın Bahçeli bu tarihsel arayışa cevap verircesine “Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha adil, daha insani, daha vicdani, daha hakkaniyetli, daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır.” sözleriyle sürdürdü beyanatını.

20’nci asırda Avrupa emperyalizmine karşı başlatılan ulusal hareketler ilhamını bu topraklardan almıştı. Bu bağlamda tarihi anımsamak gerekiyor.

Bağımsızlık mücadelesi veren ulusların ay yıldız sembolüne sarılmalarında, Türk Kurtuluş Savaşı örnek bir başarı hikâyesiydi. Günümüz emperyalizminin ekonomik tekellerini ve modern köleci düzeni yerinden sarsacak bir hareket yine bu topraklardan filizlenebilir. Alternatif her zaman mümkün.