6+1’li masa yaptığı 10 toplantı sonucunda üzerinde anlaştığı kriz, kaos ve istikrarsızlığı daha da derinleştirme kararı aldı. Her toplantının ardından yeni bir krizle çıkan muhalefet partileri Türkiye’yi geriye götürme planında yeni bir sayfa açtı.

Ahmet Davutoğlu katıldığı bir programda, “Bir Cumhurbaşkanı seçtiniz diyelim. O Cumhurbaşkanı ‘Sizin oyunuz düşüktü, ben bu kararı veriyorum’ derse...” sorusuna, “Bunu dediği anda kriz çıkar, Meclis desteğimizi çekeriz, ülke seçime gider” ifadelerini kullandı.

Kemal Kılıçdaroğlu da “Ee doğru. Yanlış mı?” sözleriyle Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarına destek verdi.

DEVA, Saadet Partisi ve Demokrat Parti de bu açıklamalara zaten dünden razıydı. Yuvarlak masaya oturma nedenleri pastadan olabildiğince koparmak değil miydi?

İP ise bu saçma teorilere bakmakla yetindi. Aslında eşitlik ilkesine başından beri karşıydı ama masayı dağıtan taraf olmak istemiyordu. HDP bahanesine sığınsa da aradığı ortamı bulamadı ve kaderine razı oldu.

Koalisyon hükümetlerinin kronik sorunu haline gelen “benim dediğim olmazsa hükümeti düşürürüm” anlayışının Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme uyarlanmış halini ürettiler. İttifak ettikleri sistemde bir Cumhurbaşkanıyla beraber diğer partilerin genel başkanlarına Cumhurbaşkanı yardımcılığı veriliyor. Halkın yüzde 50+1 ile seçtiği Cumhurbaşkanı ittifakı oluşturan diğer partilerin bir tanesinin bile onayı olmadan hareket edemiyor.

Cumhurbaşkanı ve ittifaka dahil olan 5 parti bir konuda anlaşsa dahi, içlerinde en düşük oyu alan bir partinin onay vermemesi halinde o konu askıda kalıyor. Seçilenler arasında yüzde 99 mutabakat olsa dahi geriye kalan yüzde 1 “evet” demediği takdirde kriz çıkıyor. “Derhal seçim” naraları atılmaya başlıyor.

İttifakta yer alan partiler oy oranına bakılmaksızın hükümette en az bir bakanlık ile temsil ediliyor. Bakan, yürütmenin başı değil, bağlı olduğu partinin genel başkanı tarafından yönetiliyor. Resmiyette Cumhurbaşkanına bağlı oluyor ama fiilen üyesi olduğu partinin genel başkanından talimat alıyor.

Buraya kadar olan kısım koalisyon dönemi hükümetleriyle bire bir örtüşüyor. Tek dertleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Cumhur İttifakı olanlar çareyi geriye dönmekte arıyor. 2 yıldır yapılan toplantılara rağmen başta Cumhurbaşkanı adayı olmak üzere birçok konuda anlaşamayan ve oturdukları masayı yönetemeyen muhalefet, iktidara gelip ülke yönetmeye talip olduklarını söylüyor.

Aç tavuk kendini buğday ambarında sanıyor.

HDP’yle aynı karede görünmemek için masanın altında yer verdikleri yetmezmiş gibi bir de milletvekili seçimlerine ayrı ittifakla girip, ayrı Cumhurbaşkanı adayı çıkarması telkininde bulundular. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması halinde 6+1’li masanın adayını Erdoğan karşıtlığı gerekçesiyle “doğal” yollarla desteklemiş gibi görünmesini sağlamayı planlıyorlar. Akabinde de hükümet kadrolarında paylaşım…

6+1’li masanın hesabına göre yüzde 0,25 yüzde 25’e eşitti.

Gültekin Uysal’ın oyu ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyu bir değildi.

6 partinin istekleri HDP’nin taleplerinin yarısından bir eksikti.

Pervin Buldan’a göre masadan iki partiyi çıkarınca diğer 4 partinin oyunun toplamı bir HDP etmiyordu.

Masadaki 6 parti Selahattin Demirtaş’tan küçüktü.

CHP ile İP’i birbirine böldüğünüzde 15 milletvekili açıkta kalıyordu.

55 görüşme, 10 toplantı bir Cumhurbaşkanı adayı etmiyordu.

MHP Lideri Devlet Bahçeli masadaki sorunu tek formülle çözdü.

“Altı çarpı sıfır eşittir sıfır.”