Birkaç gündür enteresan gelişmeler yaşanıyor.

Sonunda beklenen olmuş, kurmay kadro üzerinden karşılıklı sürdürülen ortağını itibarsızlaştırma operasyonları ağır ithamların metne döküldüğü gerilim yüklü bir açıklamayla nihayete ermişti.

Meral abla siyasi cinnet geçirerek beş müttefikinin üzerine intihar dalışı gerçekleştirmişti.

Siyasi cinnetinin ardındaki baskılanmışlık psikolojisini izah ederken müttefikleri tarafından kıskaca alınmasını ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabule zorlanmasını gösterdi Meral Akşener.

Partisini kanatları altına alarak Meclise taşıyan büyük ortağı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığını sıtmaya razı edilme durumuyla ilişkilendirdi.

Tarık bin Ziyad gibi gemileri yaktığı konuşmasına, pişmanlık duyup da geri dönemesin diye kendi dönüş yolunu kapatan taşlar yerleştirdi.

Masadan kalkış şekli masaya bir daha dönmemek üzere kendisini bağlayan ifadelerle doluydu.

“Şahsi hırslar Türkiye’ye tercih edilmiştir. …Kişisel ajandalar uğruna, mubah sayılan kuyruklu yalanlar; milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir. …yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar, 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir. …6’lı masa, artık millet iradesini kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir, bir noter masasına dönüşmüştür” gibi vurucu sözlerle sadece kendi kalkışını gerekçelendirmekle kalmadı, aynı zamanda hâlâ masada yer alan ittifak üyelerini sıkıntıya sokacak suçlamalarda bulundu.

Bunlarla da kalmadı, yüzünde Rabbi Yessir gördüğü, Fatih Sultan Mehmet’e benzettiği, Erdoğan’ın siyasi kariyerine uyarlamaya çalıştığı Ekrem İmamoğlu’nu ve yedekte beklettiği Mansur Yavaş’ı istiklal harbimizin başkahramanı Mustafa Kemal Atatürk’ün misyonuyla gaza getirerek kendi genel başkanları olan Kemal Bey’e isyana çağırdı.

“Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi, bugün de; vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlike altında” diye başlayan cümlesi CHP’li iki belediye başkanını kurtuluş savaşının başına geçirmeye ikna girişimiydi.

Mesela ikisi birden teklifi kabul etse ne olacaktı?

Birini aday yapıp diğerini “Sen de İsmet Paşa ol” diyerek Batı Cephesi kumandanlığına mı getirecekti?

Meral abla “Hiç şüphemiz yok ki, bu vazife; reddedilemez bir vazifedir” dese de iki belediye başkanı koordineli bir biçimde 23.40’ta birer tweet paylaşarak Kemal Kılıçdaroğlu’na darbe çağrısını reddettiler.

Böylelikle Akşener’in Saraçhane’nin ardından ikinci darbe girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı.

Kan gövdeyi götürmeye başladığında muhalefetin televizyon kanallarına şöyle bir göz attım. Yorumcular sırayla Akşener’i linç etme ritüeline başlamışlardı.

Büyük bir olaya karışınca suç geçmişi toplu şekilde ifşa edilen kriminal tiplere yapılanlar Meral ablaya da yapıldı.

Çiller DYP’sinden başlatılan siyasi sabıkası irdelendi ve huylunun huyundan vazgeçmediği kanaatine varıldı.

Sokakta mikrofon uzatılan vatandaşın yorumları da Akşener’e tepki içeren sözlerle doluydu.

Yıllardır mağduriyet edebiyatıyla siyasi heybesini dolduran Akşener, bu kez mağdur edici bir rolle karşılarına çıkmış oldu. Gönlü mağdura kayan toplum Kemal Bey’e şedit bir saldırı düzenleyen Meral Akşener’e kınama cezası kesiyordu.

İP Genel Başkanı, ihtilal planını Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’tan gelecek olumlu geri dönüşe bağlamış görünüyordu. İki belediye başkanını göreve çağırması kabul görmeyince sudan çıkmış balığa döndü. Kılıçdaroğlu’nu yalnızlaştırmaya çalışırken kendisini büyük bir boşluğun içine düşürdü.

Dün öğlen saatlerinde bu yazıyı kaleme alırken Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş İP Genel Merkezi’ne gelerek Meral Akşener’le bir toplantı gerçekleştirdiler.

Belli ki tüm siyasi varlığını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Meral Akşener masadaki konumuna geri dönmenin peşindeydi ama tükürdüğünü yalama görüntüsü vermeyeceği bir formül arayışındaydı.

Akşener ittifaka dönüş şartını CHP'li iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı yapılması olarak sundu.

Talep Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kabul gördü.

Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmeyerek masadan kalkan Meral Akşener, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul edeceği noter masasına tıpış tıpış döndü.

“Millet iradesini yansıtmıyor, mubah sayılan kuyruklu yalanlar, yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar” veryansını, kuyruğu dik tutma adına uydurulan iki belediye başkanı formülüyle yalanıp yutuldu.

Sözün özü bence şudur.

Muhalefet partileri iktidara gelirlerse ülkeyi krizlerle, kaprislerle, kaos iklimiyle nasıl yönetilemez kılacaklarının güzel bir fragmanını verdiler.

Altına imza attıkları metinlerin, ağızlarından dökülen sözlerin bir anda nasıl hükümsüz hâle gelebileceğini gösterdiler.

Güvenilmezliklerinin altına bir kez daha kalın çizgiler çektiler.

Dün de kaybediyorlardı ama şimdi daha afili kaybedecekler…