Geçen hafta yaş kategorilerinde başarılı olan çocuklarımızın A takım seviyesine gelince aynı performansları ortaya koyamadıklarından bahsedip, ‘yetiştirmek yetmez geliştirmek gerekir’ diye bitirmiştik. Türk sporunun hemen her dalında yaşadığımız sıkıntı bu.

Tam da bunun üstüne denk geldi. Atletizmdeki sıra dışı başarılar. U 20 Avrupa şampiyonasında kazanılan üç altın, dört gümüş, üç bronz madalya. Hepsi birbirinden kıymetliydi. 400 bayrakta gelen altın bir başkaydı doğrusu. 17 – 18 yaşındaki gençlerin kıyasıya mücadelesiyle gelen şampiyonluk, pastanın kreması oldu adeta. Futboldan eskrime. Okçuluktan voleybola. Güreşten karateye. Yüzmeden basketbola o kadar çok örneğini yaşadık ki. İşte sporların anası atletizmde de oldu. Hem de spor için ergenliğin sonu yetişkinliğin başı sayılacak yaşta geldi bu müthiş sonuçlar.

Şimdi soru şu. Bu çocuklar birkaç yıl sonra da bu sonuçları alabilecek mi? Dünya Şampiyonalarında, olimpiyatlarda göğsümüzü böyle kabartabilecekler mi? Yıllarca aynı şarkıyı söyledik. Söylemeye de devam ediyoruz. Göreve gelen her yeni bakan, genel müdür, federasyon başkanı, kulüp yöneticisi, antrenörün dilinden düşmez alt yapı. Kuşkusuz yapılan bir şeyler var. Yarım yamalak da olsa bunlar sayesinde bu sonuçları alıyoruz. Peki ya sonrası? Kaç tane dünya çapında isim çıkarabildik. Kaç sporcumuz dünya arenasında süreklilik arz eden başarılara imza atabiliyor. Elbette var. Ama biraz spor bilgisi, kültürü olan herkesin bir çırpıda sayabileceği kadar az. Onlar da bu verimli topraklardan doğal olarak kendiliğinden çıkan ürünler desek, yeridir. Nüfusu bu kadar genç olan 80 milyonluk ülke için devede kulak. Tıpkı lisanslı sporcu sayımız gibi.

Alt yapıya önem vereceğiz, kaynakları verimli kullanacağız. Alt yapıda kaliteli antrenör çalıştıracağız, iyi paralar vereceğiz. Gençlere iyi imkanlar sunacağız ki eksiksiz asıl platforma hazır olsunlar. Ancak, geldiğimiz noktada bunları yapmak da yetmez artık. Alt yapıyı savsaklamadan üst yapıya da bakmak, yatırım yapmak gerekiyor her branşta. İşi şansa bırakmamak için. Aşağıdan istediğin kadar mükemmel, eksiksiz nesiller yetiştir. Yukarıda onların kendini göstereceği ortamı, şartları oluşturamazsak bu masalı dinlemeye, sahalarımızda yabancıları hayran hayran izlemeye devam ederiz.

Avrupa’nın en iyi basketbol liglerinden biri bizde diyoruz. Ama yabancılarla dolu takımlarla gelen eurolig başarılarına alkış tutuyoruz. Avrupa’nın en pahalı on oyuncusundan üçü Fenerbahçe de diye avunuyoruz. Bunlar kötü değil elbette.

Oysa bir zamanlar antrenöründen oyuncusuna yerli imalat Koraç kupasıyla, 2001 Avrupa Şampiyonasında, 2010 Dünya Şampiyonasında ikinci olan devşirmesiz milli takımımızla övünürdük. Bugün Orhun gibi bir oyun kurucumuz, İbrahim, Harun gibi bir şutörümüz, Mirsad gibi bir savaşçımız. Hüseyin gibi Mehmet Okur gibi bir pivotumuz var mı? Hidayet, Haluk, Kerem, Ender, Ömer vs. vs. Bu adamlar uzaydan mı geldi? Bunları kim yetiştirdi? Diğer dallarda da durum çok farklı değil.

Alt yapıdan üst yapıya geçiş sürecine en güzel örneklerden biri de Banvit’ti. Yüzlerce oyuncu, antrenör çıkardı. Son eurolig şampiyonu koç İtoudis’in yolu bile Banvit’ten geçti. Adı değişti Bandırma Basketbol İhtisas oldu. Neyse ki korkulan olmadı, Teksütsponsorluğunda hem de beş yıllığına yola devam ediyor bu yapı. Kulüp yönetimi de böyle bir dönem de elini taşın altına koyan sponsor firma da takdiri hak ediyor. Bu tür örneklerin her spor dalında olması ve artması gerekiyor.