Nyu Cersey ( New Jersey yerine böyle yazmayı tercih ettim ) eyaletine bağlı olan Paterson bölgesinde bir Türk Camisi var. Stalin tarafından yerlerinden yurtlarından sürgün edilen Karaçay Türklerinin camisi. Her Cuma, her bayramlarda Amerika’da yaşayan Türklerin toplandığı camilerden biri. Bu caminin hikayesini duyduğumda yaşadığım duygu anlatılamaz. Cümlelerde ne kadar seçici olsam da, ne kadar özen göstersem de yaşadığım duyguyu anlatmakta acizlik yaşamaktayım. Amerika’da geçirdiğim zamanın bir kısmını bu caminin evinde yaşama mutluluğuna erişmiş biri olarak bu hikayeyi sizinle paylaşmam şart, cümlelerim ne kadar yetersiz kalsa da kabul buyurun lütfen.

Cami imamının görev süresi bittiği için belli bir süre cami evinde kimse yaşamıyordu. İnsanların ibadetinde aksamalar yaşanmasın diye eski imam Fevzi Kılıç ve oğlu Cafer Kılıç Cuma namazlarını kıldırıyordu.  Sürekli Amerika Ülkü Ocakları’nın programının da yapıldığı bu camide ülkücüleri iyi tanıyorlardı. Amerika Ocak Başkanımız Adil Yiğiter’in sayesinde geçici olarak  iki arkadaş cami bekçiliğini üstlenmiş olduk. Aslında bu kalacak yer sıkıntımız olduğundan cami yönetiminin bize bir jestiydi. Cami Amerikalıların tabirince Hispanik ve siyah derililerin mahallesinde bulunduğu için bölge çok da tekin sayılmasa da camiye karşı kimsenin saygısızlık ettiğinin şahidi de olmadık. Cuma günleri cami kapısını erkenden açmak ve bazı görevleri yerine getirmek de biz iki ülkücünün üzerine düşmüştü, daha çok ev arkadaşım Bayram Akcan bunu büyük zevkle yapmaktaydı.  Hatta gecenin birinde Boşnakların bir cenazesine ev sahipliği yaptığımız da oldu. Sadece Türklerin değil, başka milletlerin de zaman zaman uğradığı bu caminin tarihini bana şu şekilde anlattılar:

Karaçay Türkler bölgeye geldiğinde dini vecibelerini yerine getirmek için her Cuma ya bir yer kiralar, ya bir Türkün işyeri veya evinde, ya da çevredeki ve uzaktaki bir camide toplanırlarmış. Bu belli bir müddet devam etmiş. Ta ki 1965 yılında Karaçay Türklerinden yaşlı bir teyze vefat edene kadar. Cemaat toplanacak, cenaze yıkanacak, cenaze namazı kılınacak, taziyeler kabul edilecek, ikramlar yapılacak… Bu yüzden Türklerin de  bir arada olması, dini ve kültür ritüellerinin yaşanması ve yaşatması, gelecek nesle aktarılması için bir camiye ihtiyaç olduğu o gün akıllara gelmiş. 1965 yılında cami ihtiyacın farkına vardıklarında bir araya gelerek nasıl yapacaklarını tartışmışlar. Ne yapıp edip bir yer kiralamamız yahut da almamız şart demiş Türkler. Arayış ve araştırmalar biran önce başlamış. Paterson bölgesinde eski avcılar kulübü satılmaktaydı. Elde avuçta ne varsa satıp avcılar kulübünü alınması gerektiği yönde karar almışlar. Hatta içlerinden kimisi evini ve kimisi de arabasını satarak parayı denkleştirmişler bu güzel insanlar. Günün şartlarına uygun alışı yapıldıktan sonra Türkler gurbette toplu olarak bir yere sahip olmalarının mutluluğunu yaşamaktaydılar. Bina hazır, fakat…Haliyle Amerika, ve haliyle Amerika avcılar kulübünün olduğu yerde içki içilmiş. Temizlik zamanı Türkler çuvallarla boş içki şişeleri taşıyarak çöpe atmışlar. Akıllarda bir soru, acaba eski içki içilen yerde bizim namaz kılmamız doğru mu diye rahatsız olmuşlar. Düşünüp taşınıp Diyanet İşlerine bir telgraf çekmişler.  Durumu anlatarak fikir istemişler. Telgrafa cevap gelmiş, Diyanet İşleri Türklerin bu tutumunu alkışlayarak şu cümleler yazmakta; “Orada geçmişe dair ne yapılmışsa yapılmış, o duvarlar sizleri Allah diye diye bekliyor. Zaman kaybetmeden ilk namazınızı kılın…”

İşte böyle başlar Amerika’daki ilk camimizin hayatı. Daha sonralar bir çok bölgelere cami yapıldı, insanlarımızın sayısı artıkça camilerimizin sayısı da arttı. Fakat bu ilk camimiz. İlk cenazemizden dolayı cemaatin seferberliği sayesinde alınan avcılar kulübü Türklerin oldu.

Boşnakların, Özbeklerin ve birçok Türk cumhuriyetlerinden gelen insanlarımız uzun yıllar bu camide bayramlarda ve cenazelerde bir araya gelmişler ve şu an kendi camileri olmalarına rağmen bu ilk Türk cami derneğine üyeliklerine devam ettirmişler. Cami derneği  üyelikleri her yıl yeniler, hatta katkı sağlamak adına   aidatları kimse talep etmeden posta yoluyla ulaştırırlar. İşte bunun adına ahde vefa derler.

Yıl 2019, hala camimiz faaliyette, hala cumalarda biraya gelinmekte, hala Ramazanlar’da iftar programları yapılmakta, bayramları ve cumaları hala Hafize ablanın  yemekleri yapılmakta… Atlı Botaş’ın, Celal Kulaksız’ın, Hasan Dadali’nin  ve oradaki  insanlarımızın emekleri sayesinde ayakta.  

Hayırlı Cumalar

İyi Bayramlar.