"Milletimin, Türklüğün üstünlüğünü ben önce anamdan babamdan öğrenmiştim. Sonra bulunduğum tüm okullarda öğretmenlerim söylediler. Askeri hayatım başlayınca kıtalarda kumandanlarım ve maiyetlerinde vazife gördüğüm bütün generaller bu gerçeği daima tekrarladılar, ben daima milletin kabul ettiği prensiplere inandım ve bu prensiplere hürmetle riayet ettim, koyu bir milliyetçiyim. Ben ama sanıldığı manada genocide taraftarı ırkçı değilim. Yani memleket içerisinde ayrılıklara düşmanlıklara yol açacak hiçbir fikrim yoktur. Türk milletinin yeryüzünde eşsiz bir yaradılışa sahip olduğuna ve kahramanlıkta bu milletten üstün bir millet bulunmadığına iman ediyorum. Buna en yakın misal olarak da İstiklal Savaşı’nı gösteriyorum.” BAŞBUĞ Alparslan Türkeş.

3 Mayıs 1944 Irkçılık-Turancılık Davaları ile adı memleket semalarında yükseldi. 27 Mayıs 1960 İhtilalinde, “İhtilalin Kudretli Albayı” olarak tarihe yazıldı. Aktif siyasete katılımı ile Türk siyasi tarihine yön veren liderlerin hizasına adı yazıldı. Adının önüne Başbuğ yazıldı. Milyonlar “Başbuğ!” dedi, o milyonların yüreğine bir ülküyü işledi… O Türkiye’den bakıp Dünya Türklüğünü gören biriydi…

“Türk Dünyası” dedi, cihan içinde azadlıkla şahlanan bir cihanı muştulayarak… Türk Dünyasının Başbuğ’u oldu. Hasretlik çeken yurtların bağrı yanık ozanları şarkılar tüttürdü ardından… Kafkaslardan esen yeller, “Bütün Dünya kurban olsun Türk’ün Başbuğ Türkeş’ine!..” diye fısıldadı yüreklere...

*Bir 4 Nisan günü gökler ağladı, milyonlar haykırdı: “Başbuğlar ölmez!”… *

Yine bir 4 Nisan günündeyiz, ölümün değil bedenlerde can buluşun sene-i devriyesi bugün. “Başbuğlar Ölmez” sadece bir şarkı sözü, yahut slogan hatta bir ağıt hiç değil… Bir gerçek. Bedeniyle değil; fikirleriyle dünya mecrasında yer edinenler ve yüreğinde yürekleri ağırlayanlar için ölüm ölüm değildir. Onlar sonsuz ruhları ile faniliği yaşarken aşmıştır zaten. Bedeni göçse de ruhu kutlu yolun başını çekmektedir. Başbuğ Alparslan Türkeş’de, 9 Işıkla aydınlattığı yolun başından sesleniyor, akça nesillere… Fikirleri ile bereketli topraklara tohum saçıyor, hala milleti besliyor. Irakları yakın eden ülküler yetişiyor, Başbuğ’un nefesinden… Dağları mesken tutan teröristlere göğsünü siper eden yiğitlerin bağrından, Başbuğ’un tok sesi yükseliyor:

“Türkiye’yi parçalatmayacağız, buna kararlıyız. Kan dökmek gerekirse vatanımızın bütünlüğü için kan da dökeriz. Devletimizi ayakta tutabilmek için canımızı da feda ederiz!”

Türk’ü mahsunlaştırmaya çalışanlara karşı, Başbuğ’un mahkeme salonuna girişi ve 9 Işık’ı masaya vuruşu yüreklerde gümbürdeyerek cesaret oluyor. İhtilaller tarihe gömülse de, o günün savunması hala Türklüğe reçete yazıyor… 9 Işık demişken; Türkiye’den Türk Dünyası’sı aydınlatacak bir ışık, bir fikir süzmesi… Zamansız bir kalkınma formulü; dünü, bugünü ve yarını açacak anahtar. Başbuğ fikirleriyle zihinlerde, o tok sesi ile yüreklerde haykırıyor, Türklüğü karanlığa boğmak isteyenleri ışığıyla söndürüyor ve bir anahtar tutuşturuyor ellere… O eller Türk’ün selamı ile göğe doğruluyor.

Başbuğun emanetini ömrünün gayesi olarak taşıyan ve yükselten Lider Devlet Bahçeli’nin de dediği gibi:

“Merhum Türkeş Bey, davasını bayraklaştıran, ülkesini ve milletini her şeyin üstünde tutan bir irade ve idrak gücüne sahipti. … Bizlere emanet ettiği, emin ve ehil ellerde olan iki eserinden MHP ile Ülkü Ocakları milletimizin takdir ve teveccühüyle çok daha güçlü, çok daha sağlam bir seviyeye hamdolsun ulaşmıştır. ‘Doğru bir fikri yenecek hiçbir kuvvet yoktur’ diyen Türkeş, iki asırdır fikir ve felsefe arayışının sürdüğü Türk düşünce tarihinde, sorunları çağına uygun teşhis ve analiz eden ve çözüm öneren bir düşünce sistemi oluşturmayı da başarmıştır. Elbette merhum Türkeş Bey’e çok şey borçluyuz. Onun hatırasına her daim sahip çıkacağız, bizlere bıraktığı güzide eserlerini de engeller ne kadar fazla olursa olsun, tuzaklar ne denli vahşi kurulursa kurulsun yaşatacağız ve geleceğe taşıyacağız.”

*Bu denli varken ölümünü konuşmak hadsizliktir, elbette. Bu milletin iliklerine kadar işleyen, dünden yarına seslenen Başbuğ Alparslan Türkeş’e saygı, vefa ve dua ile... Zamanın şahlandığı Ramazan ayından, kutlu yolun Başbuğ’una selam olsun kelamımız.

Ramazan’ın kadrini bilen, paylaşmanın bereketiyle nasiplenen, nefsinden tül tül sıyrılıp hakikatin hikmetine eren ve olmayanlara Allah’ın uzattığı el olan herkese hayırlı Ramazanlar dilerim. Ezan ile huzuruna toplayıp bir edene bin şükürle duamız, gönüllerde kurulan Turan sofralarınadır…