Tek umutları Türkiye Cumhuriyeti Kabil Büyükelçiliğiydi. Büyükelçilik de sahip çıkmasa artık gidecek kapıları kalmamıştı. Ölüme teslim olacaklardı. Akıllarına Afganistan İçişleri Bakanı’nın cümleleri de geldi: “Bu işlerinizi sadece Türkiye’de gerçekleştirebilirsiniz.” Türkiye demek sadece yaşamak hakkı olmak değil, aynı zamanda vatanlarının özgürlüğü ve soydaşlarının hürriyeti için de çalışmak ve dünyaya tanıtmak fırsatıydı. Bunu Afganistan İçişleri Bakanı da gayet iyi bilmekteydi. Ne de olsa Doğu Türkistan ata yurtlarıdır. Yeter ki bu bilince sahip bir yetkiliye denk gelinsin. O bilince sahip olmayan biriyle karşılaşmış olsalar bırakın ilgiyi, hatta kabalığa bile şahit olurlar. Devlet terbiyesi görmek ise tamamen farklı bir şeydir.

Büyükelçiliğe gelen Uygur grup, dertlerini anlatmak için yetkililerle görüşmek istediklerini bildirirler. Kabil Büyükelçiliği Genel Sekreteri Kaya Toperi ile görüşme gerçekleşir. Genel Sekreter Kaya Toperi, Uygurları ilgiyle karşılayıp dertlerini dinler, ne istediklerini, neden geldiklerini sorar. Grup adına konuşan Mehmet Kasım ise olan bitenleri Kaya Toperi’ye anlatır. Dört kafile hâlinde geldiklerini, ilk üç kafilenin Afganistan’ın belli yerlerine yerleşip çalıştıklarını fakat son kafilenin Afganistan hudut polisine yakalandığını ve bunun üzerine Çin’in kaçan 24 ailenin derhal geri iadesi talebi yetmezmiş gibi biraz daha ileriye giderek, 1961 yılında huduttan geçen bütün ailelerin geri gönderilme talebinin hikâyesini anlatır. Bu ise en hafif şekilde özetlenirse toplu katliam demektir.

Kaya Toperi, Uygur konuklarını dikkatle dinledikten sonra her şeyden haberlerinin olduğunu, nereden ve nasıl geldiklerini bildirir. Kaya Bey’in sözleri devletin ne olduğunu ve Türk devletinin hâkimiyetinin sınırlarından ibaret olmadığını anlatır gibidir: “Afgan topraklarına Pamir Yaylası’ndan geçtiğiniz gün ve saatten haberimiz var. Bedahşan’da başınıza gelenlerden de haberimiz var. Kabil ve diğer vilayet ve kazalarda kaç aile olduğunun bile sayısından haberimiz var. Şu ana kadar kimse gelip derdini anlatmadı. Biz elçilik olarak Katağan, Aybek, Gazne ve Mezar-ı Şerif civarındaki ve yaylalardaki Türklerin çadırlarına gittik. Günlerce onların misafiri olduk, hasbihal ettik. Sizler daha yeni geliyorsunuz.” Bu işlerle ilgilenecek birinin bulunmasının rahatlığıyla büyükelçilikten ayrılan Uygurlar daha sonra da büyükelçilik binasına davet edildiler. Genel Sekreter Kaya Bey’in odasında çay içip durumu yeniden değerlendirirler. Kaya Toperi bu sorunu bizzat Büyükelçi’ye aktarmak için kendisi çıkmıştır. Daha sonra ise Büyükelçi’yle Uygurları görüştürmüştür. Çin’e iade edildikleri takdirde ölüm tehlikesi olduğu ve bu nedenle Türkiye’ye iltica talep ettikleri Büyükelçi’ye iletilir. Büyükelçi kafiledeki herkesin aynı fikirde olup olmadığını sorduğunda Uygurlardan olumlu cevap almıştır. Büyükelçi, “Siz bahçede biraz istirahat edin. Bizler bir çözüm arayalım.” dedikten sonra Afgan makamlarıyla görüşmek için Büyükelçilikten ayrılır…