Dünya Kadınlar Günü yine acı haberlerin, şiddet ve ölümün gölgesinde kutlanıyor. Samsun’dan gelen ve bütün Türkiye’yi ayağa kaldıran görüntüler de, Ankara ve Denizli’de yaşanan cinayetler de kadına şiddetin önlenmesi konusunda ivedilikle bir şeyler yapılması gerektiğini bir defa daha net olarak ortaya koyuyor.

YAPILANLAR YETMİYOR

Kadına şiddet ne yazık ki gündemimizden hiç düşmüyor. Çok konuşuyoruz, elbette ne yapılması gerektiğini de düşünüp tedbirler de geliştiriyoruz, ama yetmiyor. Giderek artan ve derinleşen ayrımcılık, tahrik, taciz ve istismar olaylarının yanında kadına şiddet ve cinayetler bir türlü engellenemiyor. Bu durum artık tahammül sınırlarımızı çok zorlamakta, hatta taşma noktasına ulaşmıştır. Kadına şiddet bütün dünyanın sorunudur. En medeni ülkelerde bile durum bizdekinden farklı olmadığı gibi taciz, tecavüz, şiddet ve ölümlerde çok daha ileri gidenlerin olduğunu biliyoruz. Biz kendimizden sorumluyuz. Kaldı ki, Türk milleti olarak kadına hak ettiği önemi ve değeri vermekte de, siyasal ve sosyal hakların sağlanmasında da, eşitlik anlayışında da övünülecek bir geçmişe sahibiz. Türk tarihi aynı zamanda kadınlarımızla yazılıdır. Kadınlarımızın olmadığı, yön vermediği hiçbir dönem yoktur. Tarihi şahsiyetlerimiz arasında kadınlarımız da en az erkekler kadar öne çıkmış ve takdir görmüşlerdir.

Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı veren dünyadaki ilk ülkelerden biriyiz ve bu konuda Avrupa’nın çok ilerisindeyiz. Her türlü ayrımcılığı ve zorbalığı reddeden, kadın ve erkeği eşit gören ve buna göre hak ve yetki veren bir medeniyetimiz var. Mukaddes dinimiz İslam erkeğe tanınan temel insan haklarını kadına da tanımıştır. Yaşama hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken masuniyeti, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadın ile erkek arasında hiçbir ayrıma yer verilmemiştir.

BEDELİ KADINLAR VE ÇOCUKLAR ÖDÜYOR

Bütün bunlar bugün yaşadığımız sorunları ortadan kaldırmadığı gibi, biran önce bir çözüm bulmamız gerektiğini bize söylüyor. Bu konuyu bu köşede daha önce de defalarca değerlendirdik. Ne yazı ki, içinde bulunduğumuz çağın en büyük açmazı açgözlülük olarak öne çıkmakta, hoşgörü, merhamet ve adalet duygularındaki çatırdama tamiri imkânsız çatlaklar oluşturmaktadır. Teknolojideki baş döndüren gelişmeler, sosyal hayatı yüksek ölçüde tehdit etmekte, ahlaki zaaf ve zayıflıklar insanlığı esir ve tesir altına almaktadır. Bunun en büyük bedelini ne yazık ki, kadınlar, çocuklar ve mazlumlar ödemektedir. 8 Mart günün bu meselenin konuşulması, tartışılması ve gündeme gelmesi için bur fırsattır, ancak, önemli olan konuşmak ve tartışmak değil, gittikçe derinleşen bu sorunu ne yapıp edip ortadan kaldırabilmektir.

ÖNCE İNSAN

Kadın denilince akla çok şey gelir, çok şey konuşulur, çok önemli ve geniş tanımlamalar yapılır. Kadın annedir, nimettir, berekettir. Ama her şeyden önce kadın bir insandır ve eşref-i mahlûkattır. Dolayısı ile meseleyi bir insanlık meselesi olarak ele almak zorundayız. İnsanın mutsuz olduğu yerde devlet istikrarlı olamaz. İnsanın korku içinde olduğu yerde asayiş ve huzurdan iz bulunamaz. Ülkemizde, 2021 yılında sadece 65 günde 67 kadın öldürülmüştür. Şiddete hedef olan veya öldürülen kadınlarımızın büyük kısmının Devlet koruması altında veya boşanma davası sürecinde olduğunu görüyoruz. Bu durum tedbirlerin hangi noktada arttırılması gerektiğinin de çok önemli bir işaretini veriyor. Caydırıcılığın arttırılması gerektiği kanaatindeyiz.

CAYDIRICILIK ARTTIRILMALI

Sayın Devlet Bahçeli, daha önce yaptığı açıklamalarda, “Kim ki, kadına bir fiske vurduysa, kim ki, kadına küfür ve hakarete yeltenmişse buna pişman edilmelidir. Bunları yapmazsak gelecek elimizden kayıp gidecektir. Hukuki, siyasi, tıbbi, vicdani, ahlaki tedbir ve tecrübelerle şiddeti kaynak yerinde kurutmalıyız. Şiddetin anatomisi, şiddetin psikolojisi ve sosyolojisi üzerine konunun uzmanları, bilim insanları muhakkak suretle çalışmalıdır. Söz konusu çalışma tüm vatan sathında yapılmalıdır. Bu da bir beka meselesidir, ertelenmesi, geciktirilmesi çok ciddi mahsurlara yol açacaktır” demişti. Bu tespitin, bu teklifin ne kadar doğru, ne kadar haklı olduğu yaşadıklarımızla kanıtlanmıştır.

BİR DE HİÇ HABERİMİZ OLMAYANLAR VAR

Medyaya yansıyan, sosyal medya platformlarında paylaşılanların dışında bir de hiç gündeme gelmeyen, haberimizin olmadığı pek çok mağduriyet yaşandığı kuşku götürmez bir gerçektir. Korkudan, tehditten, baskıdan dolayı konuşmaktan çekinen kadın veya çocuklarımızın elinden tutmak, onların derdine derman olmak aynı zamanda insani, aynı zamanda vatandaşlık görevidir. Eğer var olacaksak, eğer geleceği şuurla kavrayıp, irademizle kaleme alacaksak kadına yönelik şiddeti durdurmalı, katilleri ve şiddet faillerini toplumdan tecrit etmeliyiz.