Sahur saatinde lambası açık pencere sayıyorlar, iftar saatine yakın fırına koşanları sayıyorlar, ziyafet sofralarındaki yemek çeşidini sayıyorlar, “ihtiyacı olmayan” bilmem kaç kişiye verdikleri iftar-sahur sofralarını sayıyorlar, oruç tutanı sayıyorlar, tutmayanı sayıyorlar…

Ama iyilik saymıyorlar, bölüşülen ekmeği saymıyorlar çünkü bölüşünce doymuyorlar, sokakta çıplak ayak gezen çocukları saymıyorlar, orucu tutup da açacak ekmek bulamayanları saymıyorlar… Rabbin tutacağı hesabı tutuyorlar ama insanlık hesabını tutturamıyorlar. Birbirlerini ziyafette ağırlayıp “Allah olmayanlara versin.” diyorlar, sofralarındaki bir lokma ekmekte dahi olmayanların hakkı varken, onlar olmayanları Allah’a havale ediyorlar.

Kuran’da geçen her sözün hikmetli bir emir olduğundan bi haber;  İslam’ı sadece kadını örten, içkiyi haram kılan, namaz ve oruçtan ibaret bir din sayıp karşılığında da huri dolu bir cennet vaat ediyorlar. Sonra da şirk çanlarını çalıp, Rabbin huzurundan Rabbin kulunu kovuyorlar. Kuran’ı kendi keyfince yorumlayan, namazı huri karşılığında kılan Cübbeli hoca, İftar Sohbetleri adlı programında,namaz kılmayanın orucuda zekatı da kabul olmaz” fetvası veriyor. Ya Hu! İbadeti ibadete kırdırmak değil midir bu..? Müslümanı müslümana kırdırmak doyurmadı herhalde… Onca insanın saygı duyup sözünü emir kabul ettiği hoca, böyle bir cümle kurarsa ibadete yaklaştırmış mı olur yoksa ibadetten kovmuş mu olur..? Bu söz üzerine, orucunu tutup namazını kılamayanlardan “namaz da kılayım” diyenlerin olacağı gibi “madem kabul olmuyor oruç da tutmam” diyenler de olacak… “Namazım yoksa zekat vermeme hiç gerek yok” diyenler de olacak… 

***Hoca namaza davet ederken kaç kişiyi huzurdan kovdu haberi yok ve haddi de yok! Lütfun, edebin, nezaketin, hoşluğun, güzel sözün ve de hoşgörünün vatanı olan İslam dinini Tarlabaşı ağzı ile anlatıyorlar. Kentsel dönüşümle artık Tarlabaşı da kalmadı ama mübareklerin dilinde yurt kurmuşlar. ***

Cübbeli hoca efendinin sansasyonel olayları ve cümleleri çok, saymakla bitmez. Mesela yukarıda namazı huri karşılığında kılan dedik, bu bizzat keni cümlesidir. “Hanımlar duymasın, namaz kılanlara cennette huriler var,…” diyerek başladığı cümle ardından hurilerin bakireliğini vücut ölçülerini Kuran’ı kaynak göstererek tanımlamıştır kendisi… Kuran’ı hatmetmiş ancak ruhuna bürünememiş, nefsiyle yorumlamış… Cennet bahçelerinde sunulacak meyveleri dahi şehvetle yorumlayarak cinsiyeti olmadığı vurgulanan hurilere cinsiyet biçmiş… Şimdi bu anektottu göz önüne alarak “namaz kılmayanın orucu da zekatı da kabul olmaz.” fetvasını tekrar düşünelim. Namaz dinin direğidir amenna, elbette huzura layıkıyla durulmalı ibadetleri yerine getirmeliyiz. Ancak bunların hepsinin hesabını yalnızca Allah tutar. Kimin namazı kabul olur kimin olmaz, kimin orucu kabul olur kimin olmaz yalnızca Allah bilir. Haşa, Allah’ın yetkisine müdahil olmak şirk koşmak değil midir..? Bir de defalarca diyorum yine diyeceğim. Bu hoca efendiler “onların giydiğini giymeyin, onlara benzemeyin” emrini oldukça fazla tekrarlayarak ülkede Arap rüzgarı estirirler. Tabi parantez açalım bu da ayrı bir muamma, bu şekilde Arapları kopyala yapıştır yaparak da Allah’ın seni yarattığı milleti ve o milletin kültürünü redediyorsun. Arabı değil peygamberi yansıtacaksın, o da şeklen değil. Ama işte ruha bürünmek yerine çöl iklimine uygun kıyafete bürünüyorlar. Anadolu’nun ortasında çöl ne arar, bozkır milletinin yurdunda… Parantezi kapatalım onlara benzemeyin deyip onları taklit etmek nasıl bir ironi..? Papazlar gibi giyinmeseler ne çıkar, papazların cümlelerini kuruyorlar. Her şey birbirine karışmış. Düsturuna bürünecekleri peygamber efendimizin, ırkını şeklen taklit ediyorlar. Düsturundan uzak olacakları haçlıların, düsturuna bürünüp üslubunu takınıyorlar. Cennetten arsa satar gibi milletin namazının, orucunun, zekatının kabul olup olmayacağı üzerine fetva veriyorlar. Hocanın işi Allah’ın işine karışmak mı, yoksa Allah’ın huzuruna toplamak mı..? Huzura, namaza, oruca her türlü ibadete ki en başta iyiliğe hoşgörü ile davet eden İslam’ı; dillerinde nahoşlaştırıyorlar… “Ya müslüman olursa?” diye kulun yaptığı azaptan Allah’a şikayetçi olmayan o güzel peygamberi hiç mi anlamadılar. Sünnet ehliyiz derler, tokmağı ellerine alıp milleti sünnetten kovar, peygamberden men ederler. Ama eksik de olsa bir ibadete yönelip Rabbe doğrulanların belini kırarlar. Allah rızası için orucunu tutup ekmeğini bölüşen müslümanın namazının hesabını yalnız Allah tutar. Hiçbir kulun yahut hoca efendilerin namazın yoksa orucun yoktur, zekatın yoktur deyip huzurdan kovma hakkı yoktur. “İftar Sohbetleri” deyip milleti haşlamaktır bu. Hoca ki teşvik edecek, özendirecek; gücendirmeyecek.  Ekmeğini bölmeyenin, komşusu açken ziyafet çekenin, “bana ya Rabbi şükür başkasına Allah versin” diyenin orucu kabul olur mu peki, bunu da deyin..? Namaz kılmıyorsan oruç da tutma zekat da verme diyeceğinize; “oruç tutuyorsan zekatsız olmaz, paylaşırsan bereketlenir, orucun hikmeti budur…” deyin. Oruçtan kovmayın, zekattan men etmeyin. Rabbin hesap tutacaklarını saymayın, iyiliği sayın saydırın, yol kapatmayın yol açın.

Hesap gününün muhasebecisi siz değilsiniz, Allah sizden bilanço istemeyecek. “Ya bir kul bu söz üzerine, orucunu bırakıp zekatını vermezse?” kulun tutacağı tek hesap budur.

Estafurullah, bir hoca efendi değil alelade müslümanız, fetva yetkimiz yok, hadsizlik olarak görülmesin… Ancak bu sual de hakkımız;

*Namazı olmayanların bölüştüğü ekmeğe göz mü koydunuz, bir lokma iyilik çok mu geldi..?*