Silah bırakma sürecinde bile silah ve bomba stoklamaktan vazgeçmeyen PKK son birkaç yıldır yurt içindeki eylem kabiliyetini neredeyse tamamen yitirdiyse bu teröristlerin teröristlikten vazgeçtiklerini değil, hükümetin güvenlik politikalarının başarısının göstergesidir.

10-12 yıl önce çözüm süreci atmosferindeki şehit cenazelerini anımsayın. Öfkeli kalabalıklar tarafından yuhalanan iktidar yetkilileri ve mülki amirler çevik kuvvet nezaretinde alandan ayrılabiliyorlardı. Başbakan tarafından cenazeye gönderilen çelenkler parçalanıyordu. Hükümetin açılım politikasına tepki gösteren bir öğretmenin yumruğu Bakan Taner Yıldız’ın burnunu kırmıştı.

O dönemin CHP’li milletvekilleri burnu kırılan Taner Yıldız’la meclis içerisinde dalga geçmişlerdi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çözüm sürecine “Biz Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yeni bir kredi açıyoruz, çözün sorunu” sözleriyle destek çıkmasına rağmen kaçak güreşme taktiğiyle minderin dışında yer alıyor ve iktidarın yıpranışından dolaylı olarak faydalanıyordu.

Son birkaç yıldır öfke selinin akış yönü, terör örgütünü “meşru” gören muhalefete yönelmiş durumdadır. Muhalefet liderleri halkın arasına karıştıkları her yerde PKK ve HDP’yle ortaklık yapmakla eleştiriliyorlar.

Şapkasını önüne koyup düşünmesi gereken muhalefet toplumsal gerçekliği idrak etme zahmetinden kaçınarak toplumun iktidar tarafından provoke edildiği mazeretine sığınıyor.

Çözüm süreci zamanında aynı tepkinin iktidar mensuplarına yöneldiğini hatırlamak işlerine gelmiyor olabilir. Öfkenin sebebi iktidar tarafından yaratılan provokatif eylemlere bağlanınca, terör partisiyle kurdukları irtibat ve iltisak siyasetini perdeleyebildiklerini düşünüyorlar.

Fakat Türk toplumunun büyük çoğunluğu CHP ve diğer ittifak bileşenlerinin, ülkeyi ve milleti parçalamak isteyen PKK terör örgütünün sebep olduğu can kayıplarından pay sahibi olduğu görüşündedir.

Siz bir taraftan HDP’yi meşru bir oluşum olarak mükafatlandırdığınızda, PKK’ya operasyon tezkeresine HDP’nin talepleri doğrultusunda “Hayır” oyu vererek, terör tutuklusu Selahattin Demirtaş’a serbest bırakılma vaadinde bulunduğunuzda, belki HDP’nin siyasi desteğini güçlü bir biçimde arkanıza alıyor olabilirsiniz ama aynı zamanda teröre duyulan nefretin de somut hedefi haline geldiğinizi fark edebilmeniz gerekir.

HDP’nin en sadık müttefiki olan Kılıçdaroğlu’nun Çubuk’ta katıldığı bir cenaze töreninde facianın kıyısından dönülmüştü. Meral Akşener de birçok yerde HDP konusu yüzünden sert sözlere muhatap olunca partilileriyle vatandaşlar arasında yumruk yumruğa kavga yaşanmıştı.

Aklıselim hiç kimse bu tür şiddet olaylarının tasvip edilmesinden taraf olamaz. Fakat aklıselim hiçbir siyasetçi de toplumsal bir gerçekliğe karşı kulaklarını böylesine tıkayamaz, onu yok sayamaz. Muhalefetin HDP’yle kurduğu düzeysiz ilişki modeli Türkiye’de artık şehit cenazelerine katılmaz hale gelen bir muhalefet gerçeğini gözler önüne sermiştir. Cenazeye yolla- dıkları çelenkler bile alana sokulmamaktadır.

Büyük toplum kuramcılarından Durkheim, cenaze ve yas törenlerinde üyelerinden birini kaybeden toplumun hissettiği zayıflama duygusunu gideren, onu yatıştıran ve birlikteliği güçlendiren bir hava bulunduğunu söyler.

Oysa terör partisi HDP’nin peşine takılan bir muhalefet, toplumun ne acısına ne mutluluğuna ortak olabilir mi?

Terör partisi HDP’ye muhtaç hale gelen bir muhalefet, toplumun duyumsadığı birlik ve bütünlük ihtiyacına cevap verebilir mi?

Muhalefetin bugünkü etki alanı “Türkiye’de bir ekonomik kriz var” sloganıyla sınırlıdır. Dolar 2 lira düşünce ortalıktan kaybolmaları bu yüzdendir.