30 yıla yakın bir zamandır Türk dış politikasının Türk dünyasına bakan yüzünde büyük bir bariyer olan, âdeta bir jeopsikolojik engel olarak değerlendirebileceğimiz Karabağ düğümü 2020 yılında büyük ölçüde çözülmüştür. Azerbaycan’ın Karabağ zaferinin ardından bölgesel iş birliği için umut veren bir başka gelişme, Türkmenistan bağlamında ortaya çıkmıştır. Azerbaycan ve Türkmenistan, Hazar Denizi’ndeki petrol yataklarına ilişkin uzun yıllardır süregelen anlaşmazlığa nokta koymuşlardır.

Geçtiğimiz 30 yılda, Azerbaycan ve Türkistan devletleri diğer Sovyet ardılı devletler gibi, beşeri ve fiziki unsurları olan birer inşa süreci yaşadılar. Devletler hayatının tabiatı gereği bu süreç devam etmektedir. Bununla birlikte bugüne kadar aldıkları mesafe azımsanamaz.

Türkiye dâhil her bir Türk devletinin iç gündemleri yoğun ve ajandaları kalabalıktı. Bu devletlerin kendi milli kaynaklarının kapasitesi, yer altı zenginliklerinin miktarı hatta sınırlarının tespiti konusunda bile boşlukları bulunmaktaydı. Bu konularda 30 yıl içinde gerçekten büyük başarılar elde ettiler. Bunda, Türkiye ile geliştirdikleri ilişkilerinin yanı sıra Sovyet eğitim sisteminin bazı olumlu özelliklerinin etkilerini de görmezden gelmemek gerekir. Zira bu devletler bağımsız olduklarında okuryazar nüfusun genel nüfus içindeki payının Türkiye’den çok olduğu, bu devletlerin içinden yetişmiş çok sayıda mühendis, sanatkâr, mimar, teknokrat insanın dünya çapında üne sahip olduğu hatırlardadır.

SINIRLILIKLAR VE RİSKLER VARLIĞINI SÜRDÜRMEKTEDIR

Kabul etmek gerekir ki, bu devletlerin dil ve din müştereği, onların jeopolitik kaygılarını kendiliğinden bütünleştiren bir unsur değildir. Her birinin “jeopolitik öncelik” farklılıkları vardır. Bu farklar, yer aldıkları uluslararası kuruluşlara ya da çizdikleri stratejik yollara da yansımıştır. Türk devletlerinin üyesi bulundukları uluslararası örgütlere bakıldığında sınırlı bir örtüşmenin olduğu görülmektedir. Güvenlik örgütlerine üyelik perspektifinden; Türk devletlerinden sadece biri NATO üyesi, sadece ikisi KGAÖ üyesi ve üçü ŞİÖ üyesi durumundadır. Tüm Türk devletlerinin üye olduğu üç kuruluş vardır. Bunlar da AGİT, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve İslam İşbirliği Teşkilatı’dır. Özbekistan bir kere GUAM’a üye olup ayrılmış, iki defa da KGAÖ’ye üye olup ayrılmıştır. Türkiye ve Türkmenistan dışındaki devletler BDT üyesidirler. Rusya merkezli ekonomik bütünleşme örgütü Avrasya Ekonomik Birliği’ne sadece Kazakistan ve Kırgızistan üyedirler. Daimi tarafsız statüdeki Türkmenistan dışındaki Türk devletleri, Türk Devletleri Teşkilatı üyesidirler.

Türk devletleri arasında iş birliği ufkunun ekonomik birliktelik ve halklar arası ilişki/iletişim gibi parametreleri olması gerekir. Ancak Türk devletlerinin toplumları birbirlerini tanımak, gidip-gelmek, müzelerini, tarihi mekânlarını, turistik yörelerini görmek/öğrenmek bakımından hâlâ çok gerilerdedir. Bunda, yüksek ulaşım ve konaklama masraflarının payı olduğu da unutulmamalıdır. Mesela 2021 yılı itibarıyla İstanbul’dan beş Türk devletinin başkentine ekonomi sınıfı uçuş fiyatlarına baktığımızda ve bunları Prag, Berlin, Amsterdam ya da Paris’le karşılaştırdığımızda 2-3 kata kadar yüksek olduklarını görürüz.

Türkistan devletlerinde farklı boyut ve mahiyette epeyce çevre sorunu da bulunmaktadır. Büyük kısmı Sovyet dönemindeki yanlış su, sanayi, ulaşım, enerji politikalarının sonucu ortaya çıkmış olan bu sorunlar, bağımsızlıklarından sonra bölge devletleri tarafından masaya yatırılmıştır. Bu sorunların en bilineni Aral Gölü çevre felaketidir. Aral sorunu, sadece Sovyet mirasıyla değil suyun kullanımındaki müsriflik ve kontrolsüzlükle de ilişkilidir. Bölge devletlerinin çoğunda müsrif sayılacak bir tüketim olduğu belirtilmektedir. Bunun dışında, tuz ve kum fırtınaları, su kaynaklarının kıtlığı ve kirliliği, radyoaktivite, toprak bozulması, Hazar’ın kirlenmesi, biyolojik çeşitlilikteki azalma gibi sorunlar mevcuttur. İyi niyetli pek çok girişime rağmen bu sorunlar çözümlenememiştir.

BÖLGEDE İŞ BİRLİĞİ ARAYIŞLARI VE TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATINA GİDEN YOL

Türk devletleri, kuruluşundan itibaren dördünün üye olduğu BDT ve ikisinin üye olduğu KGAÖ’nün gerek güvenlik gerekse ekonomik bakımlardan tam bir güvence temin etmek yerine Moskova merkezli birer bölgesel yapılanma olduğunun esasen başından beri farkındadırlar. Ancak zor bir bölgede güçlü bir dayanışma çatısına da ihtiyaçları bulunmaktadır.

Her ne kadar kurumsal nitelikleri yüksek, etkin bölgesel örgütlere dönüşmemiş olsalar da, Türkistan devletleri arasında ikili ve çok taraflı bütünleşme girişimleri olmuştur. “Ortak Pazar için Beş Orta Asya Devleti Protokolü”, “Çolpon-Ata’da Entegre Ekonomik Alanın Oluşturulmasına İlişkin Antlaşma”, “Ebedi Dostluk Antlaşması” ve 1998’de oluşturulan “Orta Asya Ekonomik Topluluğu” ilk sonuç veren girişimler olarak hatırlanmalıdır. Ancak temelleri 1992’de Ankara’da yapılan zirveye dayanan ve 2009’da Nahçıvan Antlaşması’yla kurulup 2010’daki İstanbul Zirvesi’nde resmen hayata geçirilen Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi yani Türk Konseyi (Turkic Council) ilişkilerin yeni bir safhaya taşınması yönünde büyük katkı sunmuştur. Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan kurucu üyeler olarak üye iken, 2019 yılında Özbekistan’ın katılımıyla tam üye sayısı 5’e çıkmış, Macaristan da gözlemci statüde üyelik elde etmiştir. Türk Konseyi’ne bağlı beş adet yardımcı kuruluş bulunmaktadır ki, bunlar, Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı (TÜRKSOY), Uluslararası Türk Akademisi, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) ile Türk Kültür ve Miras Vakfı’dır. Yine, 2011 yılında kurulan Türk İş Konseyi ile Astana Ekonomik Forumu’nda 2019’da oluşturulan Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası’nı da zikretmek gerekir. Türk Konseyi’nin adı Kasım 2021’deki 8. Zirve ile resmen Türk Devletleri Teşkilatı olmuştur.

Bu kuruluş 2021 zirve bildirisi ile artık daha işlevsel ve etkin bir bölgesel teşkilat olmaya adım atmıştır. 30 yıla yakın bir zamandır Türk dış politikasının Türk dünyasına bakan yüzünde büyük bir bariyer olan âdeta bir jeopsikolojik engel olarak değerlendirebileceğimiz Karabağ düğümü 2020 yılında büyük ölçüde çözülmüştür. Azerbaycan’ın Karabağ zaferinin ardından bölgesel iş birliği için umut veren bir başka gelişme, Türkmenistan bağlamında ortaya çıkmıştır. Azerbaycan ve Türkmenistan, Hazar Denizi’ndeki petrol yataklarına ilişkin uzun yıllardır süregelen anlaşmazlığa nokta koymuşlardır.

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Devlet Başkanları Konseyi, 12 Kasım 2021’de İstanbul’da “Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler” temasıyla toplanmıştır. Uluslararası medyanın büyük ilgi gösterdiği bu zirvede Türk Dili Konuşan Ülkeler Konseyi adı resmen Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiştir. Böylece bu devletler için bundan böyle sadece akademik düzeyde değil, siyasi düzeyde de “Türk devleti” ifadesi kullanılmasında hiçbir mahsur kalmamıştır. Bu zirvenin 121 maddelik çok kapsamlı bir sonuç bildirgesi mevcuttur. Ayrıca aynı zirve ile “Türk Dünyası 2040 Vizyonu” adında bir belge daha taraflarca kabul edilmiştir.

Bildirgenin dış politika ve güvenlik konularına ilişkin ilk alt başlığında TDT üyelerinin Kıbrıs Türk halkıyla dayanışmayı onayladığı ve TDT faaliyetlerine Kıbrıs Türklerinin katılımı, Kırgızistan’daki anayasa değişiklikleri ve Kırgız-Tacik sınırındaki sorunların barışçı çözümünün desteklendiği, Afganistan’da temel insan haklarını koruyan kapsayıcı ve temsili bir siyasi sistemin desteklendiği, Afganistan’a iktisadi destek verilmesi, terörizm, aşırılıkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi’ye karşı mücadelede iş birliğinin desteklendiği gibi hususlara genişçe yer verilmiştir.

‘ORHUN ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMI GÜÇLENDİRİLMELİ’

Ekonomik ve Sektörel İşbirliği başlıklı bölümde üye devletlerin ilgili bakanlıklarını, Türk Yatırım Fonu’nun kuruluşunun hızlanacağı ve üye devletler arasındaki niceliksel kısıtlamaları ve tarife dışı önlemleri ortadan kaldırılacağı belirtilmiştir. Kazakistan’ın Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru da dâhil olmak üzere, Türk devletleri arasındaki ekonomik iş birliğini ve bağlantısallığı güçlendirmek amacıyla Türkistan’da Türk devletleri için kurulacak “TURANSEZ” özel ekonomik bölgesine katılma davetini üyelerin memnuniyetle karşıladıkları da belirtilen hususlar arasındadır. Böylece “Turan” ifadesi ilk defa bir uluslararası iş birliği belgesinde yer bulmuştur. Bu bölümde ayrıca, gıda arz ve güvenliği, yenilenebilir enerji, enerji projelerinde bağlantısallık gibi yeni hususların da kayda alındığı görülmektedir. “Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru” bu bildirgede 7 defa değinilen büyük bir projedir.

Bildirgenin Halklararası İşbirliği alt başlığında ele alınan konulara bakıldığında ortak diaspora faaliyeti, dezenformasyonla mücadele, kamu diplomasisi, medya, sinema, TV dizileri, kültür başkentleri, Maarif Vakfı ve Türk Üniversiteler Birliği (TÜRKÜ- NİB) faaliyetleri, bir öğrenci değişim programı olan Orhun Programı, ortak spor oyunları, göçebe oyunları, üniversite oyunları gibi başlıklar göze çarpmaktadır. Bu başlıkların içlerinin doldurulması, bahse konu hususların üye devletlerin toplumlarına, insanlarına daha fazla temas eder hâle getirilmesi gerekmektedir. Mesela Orhun Öğrenci Değişim Programı daha sağlam finansmanla güçlendirilmeli, bu programa katılmış öğrenciler mezuniyetleri sonrasındaki tecrübelerini kurumsal olarak paylaşmalı, geriden gelen yüksek öğrenim öğrencileri için teşvik edici faaliyetlere katılmalıdırlar. Türk dünyasının ortak diaspora faaliyeti eş güdüme sahip olmalı, enformasyon güvenliği temin edilmeli ve ortak sosyal medya platformlarının özellikle kriz durumlarında hızlı ve yoğun çalışması temin edilmelidir.

Zirvede kabul edilen Türk Dünyası 2040 Vizyonu belgesinde ise; uluslararası barış, güvenlik ve refahtaki hâlâ belirsizliğe dikkat çekilmekte, politik, ekonomik ve kültürel alanlardaki hazırlık, dayanıklılık, uyum ve dönüşüm kapasitesine odaklanılmaktadır. Belgede, iyi yönetişim, çoğulculuk, kapsayıcılık, hesap verebilirlik, şeffaflık ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri üzerinde durulmakta, üye devletler ile diğer bölgesel ve uluslararası aktörler arasında ortak çıkarları olan yeni ve yenilikçi iş birliği alanlarına açık olunmasının gereğine işaret edilmektedir. Belgenin en önemli ifadelerinden birisi “…Ulusal çıkar niteliği taşıyan hayati mevzuların yanı sıra bölgesel ve küresel konularda siyasi dayanışmayı ve karşılıklı desteği artırmak için hükümetler arası ilişkilerin güçlendirilmesi”dir. Üye devletlerin farklı uluslararası sorunlara aynı veya benzer davranışları edinmeleri/benimsemeleri bu teşkilatın sağlığı ve uzun solukluluğu açısından anlamlı bir çıktı olacaktır.

‘ARTIK TÜRK COĞRAFYASI TÜRK DÜNYASIDIR’

2040 vizyon belgesi, bu devletler için hep eleştiri konusu olan “demokrasi” yi es geçmeyen ama konuyu bu devletlerin ulusal süreçlerine bırakan, bununla birlikte TDT’nin teşvik edici rolüne işaret eden ifadeler içermektedir. Mesela “Üye Devletlerde ekonomik, sosyal ve kurumsal reformların desteklenmesi”, “Üye Devletin koşullarına saygı gösterirken genel bir ilke olarak demokratik yönetişimin teşvik edilmesi”, gibi cümleler belgede açıkça zikredilmektedir. Keza “insan hakları, hukukun üstünlüğü, kapsayıcı kurumlar, şeffaflık, verimlilik, hesap verebilirlik ve yolsuzlukla mücadele dâhil olmak üzere tüm yönleriyle iyi yönetişimin güçlendirilmesi” ifadesi de bu bağlamda dikkat çekmektedir.

Sonuç olarak; 1990’larda, Türk devletlerinin devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı ve birer kültür şöleni niteliğindeki toplantılar Türk Konseyi’nin (TDT) kurulması, işlevselleşmesi ve Türk Devletleri Teşkilatına dönüşmesiyle kategorik bir değişim yaşamıştır. Türk dünyasında kurumsallaşma, kurumsal iş birliği, mekanizma oluşturulması, izleme ve değerlendirme süreçleri bakımından önemli merhaleler kaydedilmiştir.

Türkiye’nin dış politika gündeminde artık öncelikli konu başlıklarından biri de Türk coğrafyası, Türk dünyasıdır. Bu devletlerle ilişkiler Türkiye’de neredeyse her siyasal kesimden ilgi görmekte, Türkiye toplumunun bir müştereği hâline gelmektedir. 1990’larda AB, ABD, Yunanistan, Orta Doğu gündemlerinin ardında kalan bu saha bugün ana gündem unsurları arasındadır.

TDT’nin 8. Zirvesi, Zirve Bildirgesi ve 2040 Vizyon Belgesi birer dönüm noktası niteliğinde çıktılardır. 1991’de bağımsızlaşan Türk devletlerinin 30 yıllık siyasi, ekonomik, milli ve maddi inşa süreçlerinin yeni bir aşamaya geçmekte olduğu şu dönem, aynı zamanda Türkiye’nin dış politika perspektifi ve Türk dünyası ufkunun da yeniden biçimlendiği bir dönem gibi görünmektedir. Bu ufkun içini -tüm taraflardadinamik genç nüfusların heyecanı ile şuurlu devlet kadrolarının gayret ve dikkatleri dolduracaktır.