2021’in son aylarında Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askerî mevcudiyetini artırdığı gündeme gelmiş, ABD/ NATO ile Rusya arasındaki gerginlik tırmanmaya başlamıştı. Aralık ayında ABD ve NATO’ya kabulü pek de mümkün olmayan şartlarını sunan Rusya, doğu yönlü ABD/NATO genişlemesinin durması, Ukrayna’nın NATO üyeliği beklentisinin gündemden düşürülmesi ve Rus sınırına yakın bölgelerdeki NATO askeri varlığının geri çekilmesi hususlarında garanti beklediğini ilan etmişti. Rusya, bu güvenlik garantilerinin sağlanmaması halinde Ukrayna’nın hedef haline geleceğini ima etmişti.

Geçtiğimiz hafta artan tansiyonu düşürmek için bazı diplomatik görüşmeler gerçekleştirildi. ABD ile Rusya arasında 10 Ocak’ta Cenevre’de, NATO ile Rusya arasında 12 Ocak’ta Brüksel’de yürütülen müzakereler ve Viyana’daki AGİT toplantısı olumlu bir hava ile neticelenmedi. Batı ve Rusya, kendi pozisyonlarını koruduğu gibi diplomasinin de işe yaramayacağı ortaya çıktığı için gerginliğin boyutu arttı. Toplantıların ardından yapılan karşılıklı açıklamalara bakılırsa, müzakereler ile bir uzlaşıya varılabileceği beklentisi artık çok daha zayıflamış durumda.

Gelinen noktada, Ukrayna ABD ile Rusya arasında vekalet savaşının yürütüldüğü bir ülke halini aldı. Hem Rusya hem de ABD, karşı tarafı suçlarken Ukrayna üzerinden kendi güvenlik stratejisini karşısındakine kabul ettirme çabasına girmiş durumda. Ruslara sorsanız gerginliğin sebebi, doğuya doğru genişleyip Rusya’nın nüfuz alanına giren ABD’nin yayılmacı politikaları iken ABD’ye sorsanız Rusya’nın Batı’ya doğru nüfuz alanını genişletme çabası ve Ukrayna üzerindeki yasadışı işgalini genişletmek için bahane arıyor olması.

ABD, Rusya’ya karşı yaptırımlar uygulamaktan bahsetse de Rusya’nın yaptırım tehdidi ile durdurulabilecek bir ülke olmadığı malum. Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi ve Ukrayna’nın doğusuna müdahale sonrası hem ABD hem de AB Rusya’ya yaptırımlar getirdi ve bu yaptırımlar sürekli uzatıldı. En son AB, 13 Ocak’ta yaptırımların 6 ay daha uzatılmasını kararlaştırdı. Ancak, 7-8 yıldır yürürlükte olan bu yaptırımların Rusya’yı caydırmaya yetmediği ve bundan sonra da yetmeyeceği ortada. Zaten, Rusya’ya silah satışı yapılmaması gibi yaptırımlar Rusya açısından kaygı verici bulunmuyor.

Hal böyleyken, Ukrayna sınırında yaklaşık 100 bin asker yığdığı söylenen Rusya’nın AB ve ABD’den gelecek “ilave yaptırım” tehditlerine aldırış etmeyeceğinden emin olabiliriz. Dolayısıyla eğer ABD, artık sıcak savaşın konuşulduğu bu günlerde Rusya’yı muhtemel askerî işgal girişiminden caydırmak istiyor ve Ukrayna’yı gerçekten Rus müdahalesinden korumak istiyorsa, ciddiye alınacak bir söylem ve strateji geliştirmek zorunda. Rusya ile masaya oturmanın ötesinde somut adımlar atması gerekiyor. Zira, Rusya’nın askerî açıdan sahaya inmeye sıcak baktığı anlaşılıyorken hâlâ “ağır sonuçları olacağına” dair uyarıda bulunmakla yetinmek, ABD’nin güvenirliğinin sorgulanmasına sebep oluyor.

Eğer “Rusya’nın her an Ukrayna’ya saldırabileceği” iddiası gerçekleşecek olursa, Rusya’yı diplomasi ile ikna edemeyen ve siyasî/askerî gücüyle caydıramayan ABD/ NATO, itibar kaybından kurtulamayacak. Zira, Gürcistan ve Ukrayna örneklerine bakanlar, ABD’nin müttefiklerini koruyup kollamakta aciz kaldığını ve Rusya’yı engellemeye gücünün yetmediğini düşünecek. Ukrayna’da sıcak savaş yaşanmaz her şey şimdiki gibi kalsa dahi, dünya siyasetinde Avrasya’nın öneminin arttığı bir dönemde, Ukrayna’da mevzi kaybeden ABD’nin bölgedeki ağırlığının azaldığı algısı güçlenecek.

Kısacası Rusya, yakın çevresine girmeyen çalışan ABD’yi asker gücüyle uzaklaştırmaya çalışıyor. Afganistan’dan çıkışı ile Orta Asya’daki etkinliğini kısmen yitiren ABD ise, şimdi de Ukrayna krizi sebebiyle Doğu Avrupa’daki etkisini iyice kaybetme yitirme riskiyle karşı karşıya. Ukrayna ise, iki büyük gücün rekabetine sahne olan bir ülke olarak, akıbetinin ne olacağının tartışıldığı toplantılardan çıkacak sonuçları bekleyen edilgen bir aktör konumunda. Ukrayna’nın kaderi, ABD-Rusya bilek güreşiyle şekillenecek gibi duruyor.