Kemal Kılıçdaroğlu’nun Elazığ ziyaretinde billboardlara asılan CHP’lilere ait sözler, CHP’lileri gözüne far tutulmuş tavşana, sudan çıkmış balığa, kanatsız kuşa, yolunmuş tavuğa, beyni alınmış insana dönüştürdü. Billboardlara asılan afişlerdeki sözlerin tamamı başta Kemal Kılıçdaroğlu’na ve CHP’li yöneticilere aitken kendilerine nasıl bir darbe olduysa savunmaları inkâr etmek ve “Bunlar yalan, iftira, tezgah, provakasyon” demek olmuştur.

Nasrettin Hoca’nın fıkrası gibi şu an ki halleri…

           Nasreddin Hoca’nın yanında seslice yellenen biri, kabahatini örtbas edebilmek için ayağını tahtaya sürtmeye başlamış. Hoca gülümsemiş;

- Haydi sesini uydurdun diyelim. Ya kokusunu ne yapacaksın?

           Afişlerde yer alan CHP’lilere ait sözlerin hepsi kulis bilgisi değil, hepsinin sesli, görüntülü videosu var… Hadi afişlerdeki sözleri inkâr ediyorsunuz da, videoları nasıl ortadan kaldıracaksınız?

Yediğiniz haltları niçin inkâr ediyorsunuz?

           CHP’yi PKK’nın siyasi karargâhı yaparken, HDP’ye yoldaş olurken, Ermenici olurken, terörle mücadeleye karşı çıkarken gösterdiğiniz cesareti niçin sözlerinizi sahiplenmekte gösteremiyor ve inkâr ediyorsunuz?

           Türk siyasetinde propaganda kültürünü Goebbels’den almışa benzer çok kişi vardır. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi de Hitler'i Perde Arkasında Yöneten Joseph Goebbels'in günümüzdeki evlatları gibidir.

           Elazığ’daki afişlerde yer alan kendi sözlerini inkar edebilecek kadar yüzsüz olabiliyorlarsa, bunlar olsa olsa Joseph Goebbels'in yetiştirmeleri olabilir.

Çünkü Joseph Goebbels'in şu sözlerini politikalarında uygulamaya çalışıyorlar:

           “Propaganda esnasında yalan söyleyin, inananlar olacaktır. Şayet başarısız olduysanız devam edin. Elbet birileri inanacak. Bu yalanlar halkı bilinçlendirmeye, düşmanları sindirmeye yarayacaktır. Ayrıca bir şeyi tekrarladığınız sürece insanların ona inanma oranı da artar.”

           “Propagandada kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın etkisi artar.”

           Ama tuhaf olan şu, terör örgütlerine, teröristlere, Türk düşmanlığına milyonların huzurunda sahip çıkarken rahat olanlar, inkâr ederken de nasıl bu kadar rahat olabiliyorlar?

           Bu inkârla beraber, Türkiye’yi bölmeye çalışanlara sahip çıkarken, onlarla yol yürürken, Türkiye’yi korumaya çalışanları da idare edeceklerini düşünmektedirler.

           PKK’lı terörist Selahattin Demirtaş’a “Şeref madalyası takıp” sonra da “Bozkurt Kemal” tiyatrosu oynamak bunun en güncel örneğidir.

           Bu da siyasi bir aptallıktır. Hele iletişim araçlarının bu kadar çok olduğu bir çağda bunu yapmaları aptallığın da ötesidir.

           Elazığ’da billboardlara asılan afişlerde yer alan sözlerinizi inkâr edince, kirli algı ve provokasyon deyince inanan oldu mu?

           Cevabını biz verelim; bu inkâra inanan ya da CHP’nin inkâr politikasını güçlendirmeye çalışan bir hayli ahmak da gördük.

           Afişlerde sözleri yer alan Kemal Kılıçdaroğlu, Gürsel Tekin, Ünal Çeviköz, Nevaf Bilek yanyana gelip bir basın toplantısı düzenlesin “Elazığ’daki afişlerde yer alan ve adımız kullanılan sözler bize ait değil” desin… Hadi cesaretleri varsa bunu yapsınlar. Yapamıyorlarsa bu ahmaklığı bıraksınlar.

           İhanet içinde yüzerken kendini Kuvay-ı Milliye temsilcisi göstermeye çalışan CHP’nin siyaset tarzı Mevlana’nın şu tarifi gibidir: At idrarında yüzen saman çöpüne konan sinek; idrar birikintisini derya, saman çöpünü gemi, kendini de kaptan-ı derya sanır.

           Oysa terörist Demirtaş’a şeref madalyası takarken kendi şereflerini kaybetmiş adamlar olduklarını Elazığ yeniden hatırlatmıştır.