Avrupa Birliği’nin yaklaşık 60 yıldır Türkiye’yi kapıda beklettiği herkesin malumu. AB’nin ayak direrken sık sık “Kopenhag Kriterleri”ni dillendirdiler. “AB’ye üye olmak kolay iş değil, herkesin harcı değil, hele şu kriterleri bir karşılayın da sonrasına bakarız” dediler. “Tüm kriterleri karşılasanız dahi, AB kuralları gereğince üye ülkelerden biri üyeliğinizi veto ederse üye olmazsınız” diyerek aba altından sopa gösterdiler. Bunlar yetmedi, Türkiye’nin vazgeçilmez davası olan Kıbrıs’ta silah zoruyla, hukuka aykırı bir şekilde sözde devlet kuran Rumları AB’ye “tam üye” kabul edip Türkiye’nin AB üyeliği ihtimalini fiilen sıfıra indirdiler. Buna rağmen, Türkiye’yi gözden çıkaramadıkları için, Türkiye’nin Brüksel’e sırtını dönmesini de kaldıramayıp arada bir jest yapmaktan geri durmadılar.

Avrupa Parlamentosunda ve AB üyesi ülkelerin parlamentolarında Türkiye’ye parmak sallayan gafillerin sesi hiç eksik olmadı. PKK/FETÖ sevici yerli ve yabancılar, terör örgütünün propagandası için sahne aradıklarında sözüm ona medeni Avrupa ülkelerinin parlamentoları terör yandaşlarının hizmetine sunuldu. Nerede Türkiye karşıtı bir adım atılacaksa, İsveç gibi birçok AB üyesi ülke bu terör bağlantılılara kucak açtı. Ermeni soykırım iddialarını, Ermeni Parlamentosundan çok Avrupa parlamentoları savundu, kararlar aldı. Hatta sözde hürriyet savunucusu liberal Avrupalılar, “Ermeni soykırımı yoktur” demenin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle sözde “soykırımı” tanımayanlara adlî ve idarî ceza öngören yasalara imza atmaktan çekinmedi.   

Şimdi bu Avrupa ülkelerine “Ankara Kriterleri”ni hatırlatmanın tam vakti. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucunda ne yapacaklarını şaşıran bu Türkiye karşıtlarına, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda Ankara Kriterlerini sıralamak gerekiyor. Türkiye ile NATO gibi bir savunma örgütünde müttefiklik yapmanın çok da kolay olmadığı, bunun için herkesin kendine çeki düzen vermesi gerektiği en sert şekilde ifade edilmeli.

Ankara Kriterlerinin biri, Türkiye’ye silah doğrultan terör örgütlerinin motivasyonu, ideolojisi, araçları ve eylemleri ne olursa olsun bu örgütlere karşı ciddi bir mücadele verme zorunluluğudur. FETÖ ya da PKK/YPG militanlarına sığınma hakkı veren, onlara ülkelerinde cirit attıran, onların aklıyla Türkiye’ye eleştiri yönelten ülkeler, Türkiye’nin vetosundan kaçamamalı. Türkiye NATO üyesi olarak kaldığı müddetçe, Türkiye’ye muhasım çevrelere kucak açan ülkeler NATO’nun kapısından içeri girememeli.

Terör örgütüne iltisaklı kişilerin listesi bu ülkelere teslim edilmeli ve iadesi istenmeli. İade edilmediği takdirde müzakerenin mümkün olmayacağı, terörü kollayan ülkelerin Türkiye’nin NATO müttefiki olmayacağı en sert ve net şekilde not edilmeli. Terör listesinde olanlar iade edilse dahi, bu kişilerin kurucusu, yöneticisi veya üyesi olduğu ve dolayısıyla terör örgütleriyle iltisakı olan STK görünümlü kirli yapıların ortadan kaldırılması sağlanmalı. Böylelikle terör yuvaları bir bir dağıtılmalı ve Türkiye karşıtı eylemlere müsaade edilmemeli.

İsveç devlet televizyonunun terör örgütü YPG/PKK’nın elebaşlarından Salih Müslim ile Suriye'nin kuzeyinde saklandığı ABD askerî üssünde yaptığı röportajda, bu eli kanlı teröristin “İsveç’e güveniyoruz” demesi neyin göstergesidir? Salih Müslüm’in etrafında bebek katilinin fotoğrafları asılıyken YPG’nin PKK’ya bağlı olup olmadığı sorusuna cevap vermekten kaçınması, bu iki örgütün esasen bir olduğu gerçeğini gizlemeye yeter mi?

Hal böyleyken, Türkiye’nin NATO üyeliğinden kaynaklı veto hakkı şimdi kullanılmayacak da ne zaman kullanılacak? Türkiye kendisiyle müttefiklik isteyen ülkelerden terörle mücadele talebinde bulunmayacak da kimden ne talep edecek? Türkiye’nin başat aktörlerinden olduğu NATO, Türkiye karşıtlarını buyur edecek de Ankara buna hiç ses çıkarmayacak mı? Elbette, Türkiye etken bir aktör olarak bu süreçteki en önemli belirleyici ülke olacak ve “Ankara Kriterleri” sağlanmadıkça bu iki ülkenin NATO üyeliği gerçekleşmeyecek. Böylelikle de Türkiye karşıtlığının bir bedeli olduğunu herkes bir kez daha görmüş olacak.