28 Şubat’ta yamalı bohça misali 6 partiyi yanyana topladılar. Öylesine şaşalı atmosfer yaratmaya çalışıyorlardı ki toplandılar- dağıldılar kimsenin umurunda olmadılar. Salona komik girişleri ve 48 sayfalık ruhsuz, devletsiz, milletsiz “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’’ metinleriyle tartışıldılar ve bu tartışma hala devam ediyor. İlk günlerde bu hallerini 6+HDP muhalifi olanlar tartışıyordu. Şimdi ise artık kendi aralarında birbirini yemeye başladılar.

          Biz “Bir kelime Atatürk geçmiyor” diye eleştirirken bize bol bol kelime salatası yapanlar, bugün tetikçilik noktasında kendilerini savunan yazarların bu yöndeki eleştirisine muhatap olmaktadır.

          Oda TV’yi CHP’nin tetikçisi haline getiren Soner Yalçın, “Atatürkçüler nerede?” başlıklı bir yazı yazarak “Bugün CHP’nin sağa savruluşu “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” pragmatizme niçin yenik düşürülüyor?

Nerede Atatürkçüler?

          Annem gibi “Atatürk yazın” diyecek kimse kalmadı mı koca partide?” eleştirisi yaparak, CHP ve kuyruklarını eleştirmişti.

          Daha sonra bir başka yazısında da “İttifak yapmak için kendinden vazgeçip, ötekine boyun eğmek şart mı? Bilkent Deklarasyonu’nda niçin Atatürk yok?” eleştirilerini sürdürdü.

          Ekrem İmamoğlu beslemeli Soner Yalçın gerçek Atatürkçülük aradığından değil, sadece Kemal Kılıçdaroğlu’na vurarak Ekrem İmamoğlu’na CHP’de yol açma isteğinde olduğundan bunu yapıyor olabilir. Terörist Demirtaş’ın “çizgisini çok beğendiğini” söyleyen Ekrem İmamoğlu için bunu da yapıyorsa Soner Yalçın’ın zekâ düzeyi bir hayli tartışılır zaten…

          Yine Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Doster de “Özellikle 1921 ve 1961 anayasaları konusundaki kafa karışıklığı, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk ve laiklik konusundaki gönülsüzlük dikkatlerden kaçmadı. Belli ki metni hazırlayanlar, akil insanlar heyetinden, yetmez ama evet korosundan, numaracı cumhuriyetçilerden, FETÖ’nün solcularından, neoliberal rüzgârlardan etkilenmişler. Toplumculuğun yerine sivil toplumculuğu, sınıf siyasetinin yerine kimlik siyasetini koyan çevrelere selam yollamışlar” eleştirisinde bulunmuş…

          Gerek Soner Yalçın, gerek Barış Doster bu yaptıkları eleştirinin ana sebebini pekâlâ çok iyi biliyorlar. CHP ve kuyruklarının HDP köleliği ve bunların HDP’leşmiş hali Atatürksüz projelerin ana sebebi değil midir?

          Zaman gazetesine röportaj verip “Türkiye 1930’lı yılların tek parti döneminden daha kötü” cümlesini kuran ve daha sonra başka bir zaman “Bizi hala 1930’ların CHP’si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Yeni şeyler söylüyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz“ cümleleriyle Atatürk dönemini hedef alan, Canan Kaftancıoğlu, Mehmet Bekarlar, Orhan Sarıbal gibi Atatürk düşmanlarını etkili-yetkili bir şekilde CHP’ye dolduran Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinden Atatürk ile ilgili ne bekleyebilirsiniz ki?

“Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar” diye boşa dememişler…

          HDP’nin yörüngesindeki CHP’nin ve onun kuyruğu olan diğer partilerin ortaya koydukları ihanet projeleri kimseyi şaşırtmamalıdır. Zaten çoğu Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesinin gerektiğini söyleyen partiler değil mi?

          Bunlar ihanette bir araya geldikleri gibi, ego, kibir patlaması yaşayan, kişisel ve siyasi menfaatleri için herşeyi yapabilecek karakterde olduğu için bunların birbiriyle birlikteliği emin olun 2023 seçimlerini dahi bulmayacaktır.

          “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’’ mutabakat metnini imzaladıktan sonra zaten hepsi ayrı telden çalmaya başlamıştır. Şimdi hepsinin birbirinden kopacağı tartışılmaktadır.

          CHP’li Özgür Özel’in “Öyle 6 partiye de ihtiyacımız yok. Tek başımıza da buna çok niyetliyiz. Tek başımıza da hazırlanıyoruz” ifadesi ve 6 partinin her gün başka bir Cumhurbaşkanı adayı tarif etmesi bana meşhur tıkanan foseptik çukuru hikâyesini hatırlattı:

          “Bir zamanlar İstanbul’da kanalizasyon altyapısı olmadığından, foseptik kuyularla vaziyet idare edilirmiş. Bir dönem foseptik kuyuları tamamen dolmuş ve şehir yaşanmaz hale gelmiş. Salgın hastalıklar baş göstermiş... Şehrin ileri gelenleri bu duruma çare bulabilmek için seferber olmuş. Tavsiye üzerine kendi halinde yaşayan bir adamın kapısını çalan heyet vaziyeti anlatmış... Adam heyete demiş ki; - Büyükbaş hayvan ciğerini bu foseptik kuyularına atın... On gün sonra açıp bakın, meselenin çözülmüş olduğunu göreceksiniz... Lakin asla on günden önce açmayın... * Heyettekiler, tüm şehre bu bilgiyi yaymış... İnananlar buna uymuş...İnanmayanlar ise uymamış... Sonuçta on gün sonra foseptik kuyularını açanlar, gözlerine inanamamış... Çünkü kuyuların boş olduğunu görmüşler... Heyet yeniden adamın kapısını çalmış ve durumu izah ettikten sonra işin sırrını sual etmişler...

          Adam, heyete demiş ki; - Foseptik çukuruna attığınız büyükbaş hayvan ciğeri çok çabuk kurtçuklanır... Kurtçuklar da foseptik yer... Çünkü kurtçuklar yedikçe çoğalır... Beşinci gün kurtçuklar kuyudaki foseptiği yer ve bitirir... Eğer, kuyuları beşinci gün açsaydınız, kurtçuklarla dolu olduğunu görürdünüz... Bu defa kurtçuklarla hiç başedemezdiniz... Oysa, beşinci günden sonra kurtçuklar yiyecek bir şey bulamaz... Bu defa onların ikinci özelliği devreye girer, o da birbirlerini yemeleridir... Ve beşinci günden itibaren kurtçuklar birbirlerini yer... Onuncu gün kuyuların kapağını açtığınızda, iki tane kurtçuk kaldığını görürsünüz... Biri diğerini mutlaka yiyeceğinden, geriye bir tane kurtçuk kalır... Son kurtçuk da açlıktan ölür, haliyle kuyular boşalmış olur...”

***

          Bunların da birbirlerini yeme evreleri başladı. Bakalım kalan son iki kurtçukta kim kimi yiyecek?

          Bunların Türkiye Cumhuriyeti’ni HDP ile yemeden, birbirini yemesi daha iyidir. 6 parti+HDP tıkandı çukura bir büyükbaş hayvan ciğeri atmalarında fayda vardır.