Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir” demişti Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Peki, dün ve bugün Atatürk paylaşımları yapıyor, ama elimizde on-yirmi bin liralık Çin Amerikan malı telefonları tutarken, sizce Atatürk’ün duygularını anlamış ve hissetmiş oluyor muyuz?

Peki, tekrar hatırlayalım. Atatürk’ün İlim ve Fen’e, Bilim ve Teknoloji’ye bakışını ve duygularını en iyi kendisinin sözleri ifade edebilecektir.

Neden san’at, ziraat, sanayi?

Onlar, halka san’atı bıraktırıp, yabancıların bekçiliğini yaptırmışlardır. Bizi mahvetmek isteyenler ise, san’atın her şubesinde terakkî etmişlerdir. Hâricî düşman, bizi, müstemleke yapmak, içteki düşmanlar ise, halkın parasını elinden almak istemekteydiler. Oysa, ufak dükkânlardan, muhteşem fabrikalara geçilecektir. ... Eğer, fakrı, fazîlet bilirsek, asâr-ı sanayide, yine, hâricin haraçgüzarı oluruz. Halkı, talim-terbiye, ilim-irfan yoluyla, ticarette, san’atta ve ziraatte yararlanacak hale getirmeliyiz, sanayi okulları açmalıyız.

Peki, o dönemin yeni hedefleri nelerdi?

Çağdaşlık yolunda başarı yenilenmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî hayatta ilim ve fen alanında başarılı olmak için tek olgunlaşma ve yükselme yolu budur. Hayat ve dirliğe hükmeden emirlerin, zaman ile değişme, olgunlaşma ve yenilenmesi zorunludur. Uygarlığın buluşları, fennin harikaları, dünyayı şekilden şekle geçirttiği bir dönemde, yüzyıllık eskimiş düşüncelerle, geçmişe tapınmakla varlığını korumak mümkün değildir.”

Arkadaşlar bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, ilim ve iktisat zaferleri olacaktır.”

Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir.

Memleket için kaçınılmaz olan sanayimizin kurulması bitmedikçe, her yönden kalp huzuru duymamıza imkan yoktur.”

İşte, ülkemizin 10 milyonluk nüfustan, dünyanın ilk 20 ülkesi arasına nasıl çıktığı bu bakış ile çizilen yol ile doğrudan ilişkiliydi.

Atatürk’ün ilim ve fen’e ulaşmada eğitime verdiği önem de oldukça netti.

İlim ve fen teşebbüsatının merkezi mekteptir. Orası, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir...

“Eğer Cumhurreisi olmasam maarif vekilliğini almak isterdim.”

Ülkemizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız. Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve herkesin kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için kayıt ve şart yoktur.”

İlim tercümeyle olmaz, tetkikle, yani araştırmayla olur.

Siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz. İçtimaî ilmin güzel istikametlerini gösteriniz. Ben takip edeyim.”

Atatürk için bağımsızlık da doğrudan ilim ve fen ile ilişkiliydi.

Muhârebe, iki ordunun çarpışması değildir. Muhârebe, milletlerin çarpışmasıdır. Milletlerin, bütün mevcûdiyetleriyle, ilim ve fen sahalarındaki seviyeleriyle, ahlâklarıyla, harslarıyla, maddî-manevî kudret ve fazîletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. (Öyle ki, eğer) ordu yenilmişse, millet yenilmiş demektir.

Esasında, savaşlar, ilim ve fen ile milletlerin topyekûn bir çarpışmasıdır. Ordunun yenilmesi de milletin yenilmesidir.

Bunun bir örneğini, daha dün Karabağ harekâtında, bundan biraz önce Irak ve Suriye harekâtlarımızda, ilim ve fen’in sonuçları olan araçlar ile hep beraber gördük.

Bu vesileyle ben de ilim ve fen araçlarını en iyi şekilde kullanan ve zaferini tüm dünyaya izleten Büyük Türk Milleti’nin ordularını tebrik ediyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha şükranla anıyorum.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene!