Son günlerde Avrupa Parlamentosu (AP) yolsuzluk ve rüşvet söylentileri ile çalkalanıyor.

 Belçika makamlarının yürüttüğü soruşturma kapsamında, AP Başkan Yardımcılarından olan Yunan Milletvekili Eva Kaili gözaltına alındı. İddialar, Eva Kaili’nin bir Körfez ülkesinden yüklü miktarda para almak karşılığında o ülke menfaatlerini korumak için siyasî nüfuzunu kullandığı yönünde. AB’den gelen ilk tepkilerden birinin sahibi AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Yunan milletvekili Kaili hakkındaki yolsuzluk suçlamalarının çok ciddi ve endişe verici olduğunu ifade etti. Soruşturmanın derinleştirilmesi ile olayın yankısının arttığını söylemek mümkün.

9 Şubat’ta Belçika Federal Savcılığı tarafından yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturması çerçevesinde birçok noktaya eşzamanlı baskınlar düzenlenmiş, yaklaşık 1,5 milyon dolar Avro tutarında nakit paraya, bilgisayar ve cep telefonlarına el konmuştu. Soruşturma kapsamında bazı STK yöneticileri ve AP çalışanlarının adı geçtiyse de en çok dikkat çeken isim şüphesiz Eva Kaili oldu. AP’deki Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D) grubunun üyesi olan Kaili’nin yanısıra yine S&D grubunda üyelik yapmış eski AP üyesi İtalyan Milletvekili Pier-Antonio Panzeri de soruşturma kapsamında evi arananlardan biri oldu. Kaili, olayın basına yansımasının ardından hem pertisinden hem de AP Başkan Yardımcılığı görevinden alındı.

Belçika Federal Savcılığı yaptığı açıklamada, ismini ifşa etmediği bir Körfez ülkesinin birkaç aydır AP’nin kararlarını etkilemek amacıyla Parlamento’da stratejik konumdaki kişilere büyük miktarda para verdiği, maddi değeri yüksek hediyeler teklif ettiğinden şüphelenildiği duyurdu. Ülke ismi resmi makamlarca zikredilmemişse de Belçika basınına yansıyan haberlerde rüşvet veren ülkenin Katar olduğuna dair iddialar yer aldı. Katar ise resmî makamları aracılığıyla sözkonusu iddiaların asılsız olduğunu ilan etti. Kaili’nin avukatı da Kaili’nin Katar’dan para alması için hiçbir sebep olmadığını ifade etti. Yunan basını ise, Kaili’nin evinde çocuğunun beşinin altına saklanmış 160 bin avronun bulunduğunu iddia etti.

Hangi ülkenin para akıttığı bir yana, burada asıl önemli olan hususun AP’nin en tepe noktalarına gelmiş kişilerin para karşılığında başka bir ülkenin hesap ve çıkarları için çalışabiliyor olması. Şu ya da bu ülkenin vereceği hediyeler ve paralar karşılığında siyasi kararların değişebildiği iddiaları, AP’nin güvenirlik ve inandırıcılığı hakkında ciddi şüphelerin oluşmasına neden olacaktır.

Avrupa’da lobi faaliyetleri gerçekleştiren şirketler ve STK’ların siyasileri etkilemek amacıyla büyük miktarlarda para harcadıkları bilinir. Google, Apple ve Amazon gibi teknoloji devlerinden, Shell ve BP gibi enerji firmalarına kadar sayısız kuruluş, AB nezdinde yürüttükleri lobi faaliyetlerine milyonlarca dolar vermekten çekinmez. Hatta hangi şirketin ne kadar para verdiği de şeffaflık gereği ilan edilir. Örneğin Google’in 2021’de AB için lobi bütçesinin 6 milyon Avro olduğu bilgisine basit bir arama yaparak ulaşmak mümkün.

 Lobiciliğin yasal olduğu AB’de, lobi faaliyetlerinin şeffaf olduğunu iddia edilse de STK veya lobi firmaları üzerinden yabancı ülkelerin ve hatta terör örgütlerinin siyasiler nezdinde yürüttüğü örtülü lobi çalışmaları dönem dönem eleştirilir. FETÖ’cü ve PKK’lıların AP koridorlarında milletvekillerini Türkiye aleyhine kışkırtmak için fırsat kolladıkları da sır değil. Bu faaliyetlerin demokrasi, halk iradesi, şeffaflık ve hesap verilebilirlik açısından sorunlu olduğu yönünde haklı iddialar da ara ara gündeme gelir. Ancak, sözümona demokrat Avrupalıların birçoğunun “sivil toplumun siyasete katılımı” olarak nitelendirip övdüğü bu süreçler, parası olanın düdüğünün çalınması şeklinde de değerlendirilebilir.

AP Başkan Yardımcısı ve Yunan Milletvekili başta olmak üzere birçok siyasetçi ve STK yöneticisinin yolsuzluklarının ortaya çıkarılması, önümüzdeki günlerde lobiciliğin karanlık ve tehlikeli yönlerinin daha çok tartışılmasına yol açacaktır. Bu tartışmalar, para veya siyasi çıkarlar uğruna hareket eden bazı siyasilerin, Avrupalı seçmenlerin iradesini suiistimal ettiği gerçeğini de gündeme getirecektir. “Siyasî tavır/görüş sahibi olmak” ile “para karşılığında siyasi duruş belirleme”nin aynı olmadığı, ilkinin erdemli bir hareketken ikincisinin aşağılık bir hâl olduğu kabul edilmediği takdirde AP’de bu tür olayların arkası zor kesilir.