2022’nin Şubat ayında Rusya-Ukrayna arasında başlayan savaş küresel anlamda etkiler oluştururken; karşılıklı olarak uygulanan enerji alanını da kapsayan yaptırımlar neticesinde de Rusya ve Batı arasındaki gerilim tırmanmıştır.

Rusya ve Avrupa ülkeleri arasında süregelen ve yaptırım düellosuyla da ilişkilerin seyrini daha gergin hale getiren gelişmeler en başından beri askeri anlamda da NATO-Rusya arasında temas yaşanabilme senaryolarını gündem de tutmuştur. Son dönemde ise Avrupa’da olası savaş senaryoları sıklıkla dile getirilirken Batılı medya organları ile yine Batılı resmi kaynaklar Avrupa’da savaş hazırlığı yapılması gerektiğini örtülü ya da açık şekilde ifade etmeye başlamışlardır. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un savaşı çağrıştıran açıklaması tartışma konusu olurken, Avrupa Birliği’ne katılım konusunda referandum hazırlığında olan Moldova’nın Transdinyester Bölgesinin Rusya’dan koruma kararı almasının ardından Gagavuz Özerk Bölgesi Başkanı Evghenia Gutul’un da Moldova’nın Avrupa’ya entegrasyon politikasının Gagavuzya halkının tutumuna aykırı olduğunu ve Rusya ile bağlarını geliştirmek için ortak projeler yürütmek istediklerini ifade etmesi dikkatlerden kaçmamıştır.

Bu gelişmelerle beraber Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, NATO’nun genişlemesi ve askeri potansiyelinin artmasında karşı ülke içerisinde iki yeni askeri bölge oluşturulduğunu açıklarken, Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova ise ABD’nin Kuzey Avrupa’ya nükleer silah yerleştirmesi durumunda bunun savaşa yol açacağını belirtmiş ve Rusya-NATO arasındaki askeri çatışma için meşru hedef sayılacağını ifade etmiştir.

Avrupa’da olası savaş senaryoları kuvvetlenirken her iki tarafında gerilimi artırıcı tutum ve açıklamaları diplomasi temelli yeni bir yaklaşımın geliştirilmesi zorunluluğunu açıkça göstermektedir. Zira Rusya-Ukrayna arasında yaşanan savaşın özellikle de enerji ve gıda anlamında küresel yarattığı küresel etkilerden en büyük zararı Avrupa görmüştür. Olası bir savaş durumunda oluşacak küresel iklim dünyanın hemen her coğrafyasında yeni gerilimlerin fitilini ateşleyebilecektir.

Malum savaşın başından itibaren Türkiye’nin izlediği etkili ve yapıcı diplomasi somut sonuçlara zemin hazırlarken yine Orta Doğu’da tüm insanlığın geleceğini etkileyebilecek yürüttüğü diplomatik çalışmaların takip edilmesi tüm çevreler için olumlu sonuçlar doğurabilecektir.

Avrupa’nın içerisinde bulunduğu kırılgan yapı, izlenen çarpık politikalar sebebiyle önümüzdeki süreçte hem bölgesel hem de küresel çapta yeni gündemleri oluşturma potansiyeline sahiptir. Böylesi bir süreç içerisinde özellikle de Avrupa’nın Balkanlar başta olmak üzere Türkiye ile tarihsel bağları bulunan bölgelerdeki diplomasisini Türkiye ile uyumlu olarak yürütmek zorunda olduğu açık bir gerçekliktir.