Avrupa ülkelerinde zaten yüksek olan İslam ve yabancı karşılaştığı son yıllarda giderek artıyordu. Türk ailelerinin yaşadığı evlerin veya iş yerlerinin kundaklanması, cami gibi dinî mekânlara tacizler ve birçok görünüm arz eden ırkçı saldırılar yüzlerce kez görüldü. Mağdur edilen, zarara uğrayan, hayatını kaybedenler hep Türkler oldu. Neo-Nazi kökenli ırkçı teröristler korundu, kollandı. Olan Türklere oldu ama Almanya makamları ne Türklere saldıran Neo- Nazileri ne de PKK uzantılarını yeterince kovuşturmadı, bu örgütleri bertaraf edip Türklerin can ve mal güvenliğini tam anlamıyla temin edemedi.

“Aşırıcılıkla mücadele, barış içinde birlikte yaşama, ayrımcılığa son” gibi herkese hoş görünecek söylemler çoğalınca, bizler sandık ki Türklere ve Müslümanlara yönelik saldırıların önüne geçilecek, soydaş ve dindaşlarımız rahata erecek. Ancak işin aslının öyle olmadığı görülüyor.

Son zamanlarda sanki Avrupa’da asayiş ve güvenliğe tehdit oluşturan unsurların Türk düşmanlarından değil de bizzat Türkler arasından çıktığı yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Avrupa, kendi suçlarını gizlemek amacıyla, suçu yükleyecekleri bir günah keçisi arıyor. Artık daha net görülüyor ki Avrupa’nın bulduğu ve baskı altına alınması gerektiğini düşündüğü “suçlu!” Ülkücü Hareket.

Mart 2019’da “aşırıcılık ve siyasal İslam ile mücadele” gerekçesiyle Avusturya’da kabul edilen bir kanunla, Bozkurt işareti yapmak “aşırıcılık sembolü” olduğu iddiasıyla yasaklanmıştı. Güya DEAŞ ve El-Kaide gibi radikal unsurlarla mücadele amacıyla kabul edilen kanunun kapsamı öyle genişletilmişti ki Ülkücü Hareket ve Bozkurt işareti de hiç olmaması gereken bir yerde anılmıştı.

Avusturya, Ülkücü Hareket’i hedefe alır da yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkta Avusturya ile yarışan diğer ülkeler eksik kalabilir mi? Fransa, Kasım 2020’de “aşırı milliyetçi ve paramiliter bir hareket olduğu gerekçesiyle Türkiye kökenli Bozkurtların tüm faaliyetlerinin durdurulduğunu” ilan etti. Bunun üzerine kararı destekleyen Fransızlar dahi ülkede “Bozkurtlar” adında resmî bir kuruluş olmadığından dolayı faaliyetleri durdurulan şeyin ne olduğunu tam anlamadı bile. Bozkurtlar adlı bir kurum olmasa da kastedilen yapının milliyetçi-Ülkücü Hareket olduğu açıktı. Almanya’da da Ülkücüler ya da Bozkurtlar olarak anılanların “ırkçı” olduğu ve ülkenin huzur ve güvenliğine tehdit oluşturduğu yönünde bir algı oluşturulmasına yönelik faaliyetler son zamanlarda hız kazanmıştı.

Son olarak Avrupa Parlamentosunun Türkiye Raporu, Avrupa’daki dizginlenemeyen Türk karşıtlığının geldiği noktayı daha net bir şekilde ortaya koydu. Rapor, "ırkçı ve aşırı sağcı" olarak nitelendirdiği Ülkücü Hareket’in “sadece Türkiye değil aynı zamanda AB üyesi ülkelerde de kaygı verici şekilde ilerlediği" gerekçesiyle “AB terör örgütleri listesine eklenmesi ve AB içindeki örgütlenmesinin yasaklanması için inceleme başlatılması” gerektiğini ifade ediyor. Bu garabet rapor, Avrupa’nın akıl ve mantıktan nasıl uzaklaştığını, gözünün nasıl Türk düşmanlığıyla körleştiğin somut delili niteliğinde.

Raporda geçen, “Ülkücü Hareket’in özellikle Kürt, Ermeni veya Yunan kökenliler ve muhalif gördükleri şahıslara tehdit oluşturduğu” iddiası, Türkiye raporuna Ülkücü Hareket’in yasaklatılması fikrinin kimlerin aklıyla ve kimlere hizmet etmek için ekletildiğini ifşa ediyor.

PKK ve FETÖ dâhil avanesinin, Türkiye içerisinde durduramadıkları Cumhur İttifakı ve özellikle MHP’yi yıpratmak için Avrupa’da arayışta da olduğu, kara propaganda yaptığı biliniyordu. Belli ki Türkiye’de iktidarı devirmek için çırpınan bu gafiller; terörle, ırkçılıkla ve şiddetle hiçbir bağı olmayan Ülkücüleri alçakça iftiralarla hedef gösterip Avrupa’nın MHP’ye baskısını arttırmasını sağlamak derdinde.

Kendi Neo-Nazi teröristleriyle, FETÖ ve PKK terörizmiyle uğraşmazken Ülkücü Hareket’e “terörist” diyecek kadar gerçekleri algılamaktan uzak, art niyetli ve düşmanca davranan bir yer oldu bu Avrupa Birliği… Yere batsın sizin raporunuz da, parlamentonuz da Birliğiniz de…