Hâkimiyet kurduğu alanı boşaltmak durumunda kalan ve bitme noktasına geldiği konuşulan DAEŞ, artık militanlarının ülkelerine dönmesi meselesiyle gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Terör örgütünün dağılma noktasına gelmesiyle, militanlarının geri dönmeye başlaması özellikle Avrupa ülkelerinde yeni tartışmaları ateşledi. Daha önce Avrupa’ya göç etmiş Müslümanlar arasında radikalleşmenin arttığı yönünde artan endişeler, şimdi bu kişilerin Avrupa’ya dönmeleri durumunda güvenlik riski yaratıp yaratmayacağı hususuna odaklandı. Ayrıca, bu kişilerin yargılanma sürecine ilişkin tartışmalar da yapılıyor.

5000 civarında AB vatandaşının DAEŞ saflarına katıldığı, bunların yaklaşık 800 tanesinin İngiltere’den geldiği biliniyor. Terörist örgüte katılanlar arasında Belçika, Almanya ve Fransa vatandaşı olanlar da var. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bu yabancı militanların DAEŞ’in sonuna yaklaşması ile birlikte Suriye ve Irak gibi göç ettikleri yerlerden memleketlerine geri dönüşü başladı. AB ülkeleri, dönüş yapan bu militanların nasıl bir muamele ile karşılanması gerektiği konusunda kafa yoruyor.

Meselenin hem güvenlik hem de hukuk boyutu olduğu açık. Terör örgütüne karışmış bu kişilerin vatandaşı olduğu AB ülkelerine alınması durumunda bu kişilerin nasıl, hangi suçlardan ve hangi suçlamalarla yargılanacağı konusu tam olarak net değil. Ayrıca, DAEŞ saflarında çatışmış bu kişilerin yargılanıp hapse atılsa bile, bir süre sonra hapishanelerden çıkacağı ve bu durumda da toplumsal ve sosyal sorunlara yol açacağı iddia ediliyor.

Sözkonusu kişilere karşı ne yapılacağı hakkındaki kafa karışıklığının en önemli sebebi ise, teröre bulaşmış bu kişilerin benzer eylemlere kendi ülkelerinde de devam ettirebileceğine dair kuşku. Avrupa’da birçok kişi, geri dönen teröristlerin Suriye’de ya da Irak’taki amaçlarına ulaşmak için Paris, Brüksel, Madrid ve Londra gibi yerlerde gördüğümüz türden terör eylemlerine başvurabileceğini düşünüyor. Bu düşünce de ister istemez “teröristler ülkemize girmesin” şeklinde bir tepkiye dönüşüyor.

“Bir kişinin terörist faaliyetlere katılmış olsa dahi vatandaş olmanın gereği olarak ülkesine istediği zaman dönmeye hakkı var mıdır?” sorusuna farklı cevaplar veriliyor. Kimileri DAEŞ mensuplarının vatandaşlıktan çıkartılmasını ve ülkeye alınmamasını önerirken, kimisi de ülkeye girişine izin verilmesi ve derhal adalet önüne çıkartılması gerektiğini savunuyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ise, hiç kimsenin vatandaşı olduğu bir ülkeye alınmasına yasak getirilemeyeceği hükmünü taşıyor. Dolayısıyla Avrupa ülkeleri “temel insan hakları” ile “güvenlik endişeleri” arasında bir tercih yapmak durumunda kalacak gibi görünüyor.

Şu an için ağır basan görüş, DAEŞ mensuplarının vatandaşlıktan çıkarılarak ülkelerine dönüşünün engellenmesi. Bu tutum yaygınlık kazanırsa, binlerce vatansız (heimatlos) kişiden bahsetmek gerekecek. Zaten teröre bulaşmış bu kişilerin vatansız kaldıktan sonra tekrar terör örgütleri için potansiyel bir militan olacağını söylemeye gerek dahi yok. Bu yüzden de AB ülkeleri ve ABD, kendi ülkelerinden olmayan DAEŞ mensuplarının geri dönüşüne izin verecek diğer ülkeleri teşvik etmeye başladı bile. Örneğin ABD, DAEŞ mensubu sekiz vatandaşını ülkesine geri alan için Fas’ı tebrik etmeyi ihmal etmedi.

Fas’ın yaptığından memnun olan ancak sıra kendine geldiğinde üç maymunu oynayan ülkeler bakalım kimler olacak. DAEŞ ile mücadele söylemini elden bırakmayan diğer yandan da insan haklarını korumada tüm dünyaya ah kam kesenlerin “DAEŞ militanıydı, pişmanım ve ülkeme dönmek istiyorum” diyenlere nasıl bir cevap vereceğini merakla bekliyorum. Bakalım “insan hakları ile güvenlik dengesini nasıl kuracaklar.