Bir avukat ile mesleği doktorluk olan bir bey kaza yaparlar. Aracından inen avukat, doktorun arabasının yanına giderek: "Geçmiş olsun bir şeyin var mı?" diye sorar. 

Doktor:

– Önemli bir şeyim yok, ufak tefek sıyrıklar.

Avukat arabadan bir içki çıkarır ve doktora:

– Çek bir fırt rahatlarsın. Doktor:

– "Sağ ol!" der ve biraz içtikten sonra avukata:

– "Sen de alsana!" dediğinde avukat:

– Yok, ben polisler geldikten sonra alacağım.

          Mesleğini ahlakıyla, dürüstlük anlayışıyla, hukuk bilgisiyle yapan avukatları tenzih ederim. Ama bazı avukatlar bu fıkradaki anlayışla ve kurnazlıkla hareket etmekte, üstlendikleri davaları bu zihniyetle kazanmaya çalışmaktadır. Bazıları dava kazanmak için “her yol mübah” diyerek her türlü çirkinliğe başvurmaktadır. Bu tarife uyan bir avukatı şimdi Türkiye konuşuyor. Çankaya Üniversitesinde Araştırma Görevlisi Ceren Damar’ın davasında, katili savunan avukatın o iğrenç savunma modeli işte bu tarifini yaptığımız avukatlara örnek olmuştur.

Yok, böyle bir iğrençlik, yok böyle bir pespayelik…

          Melek yüzlü bir akademisyeni öldüren şeytan yüzlü bir katile, sırf az ceza verdirebilmek için akla, hayale, vicdana sığmayacak savunma yapan, savunmadan ziyade hayatını kaybetmiş bir akademisyenin ardından onuru, şerefi ve namusuyla oynayan avukatın adı Vahit Bıçak…

          Vahit Bıçak bu davada iki kere mahkemeye girdi. Her ikisinde de gerçekten iğrenç olarak nitelenen ve Türkiye’de çok tepki çeken bir savunma yaptı. Katilden alacağı üç kuruş için değer mi bu hale düşmek? Demek ki, böyle davranmak bu avukata çok yakışıyor.

         Avukat Vahit Bıçak, tipini görse şeytanın yolunu değiştireceği bir katil için iğrenç bir senaryo yazıp, şu cümlelerle onu aklamaya çalışmıştır:

         “Sanık, maktulenin cinsel taleplerine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Sanık cinsel saldırı suçunun mağduru olmuştur. Maktulenin doymak bilmeyen arzu ve hırslarına karşı sanık, psikolojik bunalıma girmiş, tedavi görmüştür. Ceren Damar şu an hayatta olsaydı cinsel saldırıdan yargılanacaktı”.

        "Sanık, cinsel saldırı mağdurudur. Danışman hocası Ceren Damar ile cinsel ilişkileri vardı. Ceren, Hasan'ı tehdit ederek bu ilişkiyi devam ettirmiştir. Bir kadın cinayeti davası değildir."

Bu içerikteki iğrenç savunmaya yönelik ortaya bir delil koydun mu? Yok…

         Böyle bir durum vardı da şeytan yüzlü katil niçin ilk ifadesinde buna zerre değinmedi? Çünkü böyle bir iğrenç savunmayı ve iftirayı o bile düşünememiştir. Bu ancak para düşkünü bir avukatın uyduracağı iğrenç bir senaryodur.

        Şeytan yüzlü katil ilk ifadesinde “Ceren Damar Şenel, danışman hocamdı. Bu sorunlarımı ona anlatıyordum. Ama bana ters cevaplar veriyordu. Ben, derslerimin yoğun olması nedeniyle üniversiteye sınavdan sınava gidiyordum. Ders çalışmalarımı ise evde yapıyordum. Geçmem için kopya çekmem gerekiyordu. Bu nedenle sınavdan geçmek için kopya hazırladım. Sınav salonuna girdiğimde Ceren Damar Şenel’i gördüm. Sınav başladıktan sonra hazırladığım kopyayı çıkardım ve kopya çekmeye başladım. Bir süre sonra Ceren Damar Şenel, beni kopya çekerken yakaladı. Hakkımda tutanak tutarak kopya çektiğim için işlem yaptı. Gün içerisinde birkaç kez onunla görüştüm. Odasına gittim ancak beni tersledi ‘çık git’ falan dedi. Sonra eve gittim babamın silahını aldım. Daha önceden de bıçak almıştım. Sonra tekrar Ceren Damar Şenel ile görüşmek için odasına gittiğimde kendime hakim olamadım. Evden aldığım babamın silahını doldur boşalt yaptım ve Ceren Damar Şenel’e 2 el ateş ettim. Sonra da bıçak ile saldırdım. Ne kadar vurduğumu hatırlamıyorum” dediği halde olay nasıl cinsel ilişkiye bağlandı avukat bey?

          Ortada ders geçmek için kopya çekmiş ve yakalanmış bir öğrenci olayı var. Şeytan yüzlü katili çıldırtıp cinayete sevk eden de bu durum… İlk ifade olayın seyrini de, boyutunu da gösteriyor. Avukatın nasıl bir hayal ve sapkın dünyası var ki, olayı böyle bir cinselliğe bağlamıştır?

         Avukat para için bu hale düşmek yerine keşke kamuoyuna bunu duyursaydı da Ceren Damar’ın namusunu korumak için halk kendi arasında bu avukat için para toplayıp verseydi.

         Avukatlık mesleği hakkın, adaletin sesidir, sözcüsüdür. Bu yönüyle kutsal bir meslektir. Kimsenin bu mesleğin kutsallığına leke sürme hakkı yoktur. Bir avukat birinin hakkını, hukukunu ararken aynı zamanda karşı tarafın da hakkını, hukukunu korumakla mükelleftir.

         Vahit Bıçak bu yönüyle avukatlık mesleğine leke sürmüştür. “Savunma hakkı” adı altında ölen bir insanın namusuna delilsiz, dayanaksız, iğrenç iftiralarda bulunarak kazanç sağlamaya çalışmıştır. Neticede tüm ülkeye rezil olma dışında kazandığı bir şey olmamıştır.