Karabağ topraklarının özgürleştirilmesi ve bölgede esaretin sona erdirilmesi Azerbaycan Devleti’nin nihai amacını teşkil etmekteydi. Bu doğrultuda Bakü yönetimi “Fırsat Penceresi” Grand Stratejisi’ni benimsemiş; yani askeri kapasite ve uluslararası konjonktür olarak en uygun zamanı bekleyerek elindeki tüm imkânlarını istimal etmiştir. Dolayısıyla, İkinci Karabağ Savaşı aslında Azerbaycan’ın hedefleri, elinde bulundurduğu imkânları ve kullandığı yöntemler arasında sağlanan bir dengenin sonucu ortaya çıkmıştır. Bir diğer ifadeyle, elde edilen başarı rastlantı olmayıp söz konusu Grand Stratejik hesaplamalar neticesinde elde edilmiştir.

1994’te imzalanan Bişkek Protokolü’nden bu yana Azerbaycan’ın askeri imkânları dikey ve yatay olarak genişlemiştir. Bilhassa savaş öncesindeki son on yıllık zaman dilimine ait verilere baktığımızda Azerbaycan, Ermenistan’a kıyasla üç ila beş kat arasında değişen daha büyük savunma bütçesine sahip olmuş, ortalama yedi kat daha fazla askeri harcamalarda bulunmuş ve çok daha zengin silah envanterini haiz olmuştur.

Öte yandan 2020 yılı birçok açıdan konjonktürel uygunluğun ortaya çıktığı, teşkil eden fırsat penceresini daha da genişleten ve zamanlamayı doğru kılan muhtelif gelişmelerin yaşandığı bir yıl olmuştur. İlk olarak, Kovid-19 salgının devletler üzerindeki olumsuz ekonomik ve siyasi etkileri; bunun neticesinde ülkelerin kendi ulusal problemleri ve salgınla mücadeleye odaklanmaları, Bakü yönetimine Erivan karşısında önemli bir fırsat penceresi açmış, Ermenistan’ın her daim arayışı içinde bulunduğu uluslararası desteğin düşük olacağı hesap edilmiştir. İkinci olarak, Türkiye’nin 12 Temmuz 2020 Tovuz çatışması sonrası Azerbaycan’a sağladığı silah ve teçhizat yardımı, iki ülke arasında gerçekleştirilen ortak tatbikat ve aktarılan kurmay aklı, Kafkasya’daki güç dengesini değiştirmiş ve Bakü yönetimine Erivan karşısında önemli bir üstünlük kazandırmıştır.

ERİVAN YÖNETİMİ DESTEK BULAMADI

Üçüncü olarak, Kremlin yönetiminin ve Ermenistan’da Rusya’ya müzahir elitlerin ve oligarkların, Batı desteğiyle iktidara gelen Nikol Paşinyan yönetiminden ve göreve geldiği günden bu yana izlediği Batı eksenli dış politikadan rahatsız oluşu, Azerbaycan için oluşan fırsat penceresini daha da genişletmiştir. Son olarak, yine aynı dönemde ABD tüm mesaisini, hem Kovid-19’un neden olduğu yönetimsel zorluklarla hem de başkanlık seçimleri ve ilintili olarak baş gösteren iç sorunlarla mücadeleye harcamaktaydı. Dolayısıyla, aynı dönemde vuku bulan İkinci Karabağ Savaşı ABD için tali bir mesele olmuştur ki bu durum Ermeni lobisinin etkinliğini kısıtlamış ve Erivan yönetimi Batı’dan aradığı desteği bulamamıştır.

Hülasa, Azerbaycan’ın Karabağ’ı işgalden kurtarma hedefi; imkân ve askeri kapasite noktasında sahip olduğu göreceli üstünlük ve sistemsel elverişlilik; kullandığı diplomatik ve askeri yöntemler arasında denge sağlanmış, “Fırsat Penceresi” Grand Stratejisi başarılı bir şekilde tatbik edilmiştir. Lakin, bu stratejinin önemli bir ikinci ayağı bulunmakta: sahada elde edilen kazanımların mağlup devlet de dahil olmak üzere diğer devletler tarafından kabul edilmesi ve uluslararası meşruiyetin sağlanmasıdır.

Bu bağlamda, mağlup devlet tarafından kabul edilme hususunun oldukça uzak bir ihtimal olduğu görülmektedir. Ateşkesten bugüne Erivan’ın izlediği siyaset İkinci Karabağ Savaşı’nın meşruiyetini ve Azerbaycan’ın haklı kazanımlarını gölgelemeye yöneliktir. Ermenistan halkının savaş sonrası tepkilerine, Paşinyan yönetiminin erken seçimlerden galip ayrılması ve bu süreçte benimsediği Azerbaycan ve Türkiye karşıtı söyleme baktığımızda mağlubiyeti kabullenmeye uzaklığı müşahede edilmektedir. Bölgede yaşayan Ermeni askerler ve sivil halk savaş sonrası Rus askerlerine müteşekkir olduklarını belirtmekte ve Karabağ topraklarından ayrılmayı reddetmektedir. Kabullenmenin aksine Erivan hükûmeti, birçok noktada işbirliğine yanaşmamakta; bölgede barışın ve huzurun sağlanması, refahın arttırılmasına yönelik ekonomik ve siyasi girişimlere de karşı çıkmaktadır.

Uluslararası meşruiyetin sağlanması ve diğer devletler tarafından yeni denklemin kabul edilmesi noktasında Azerbaycan’ın eli uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde güçlü görünse de Ermenistan’ın aksi yöndeki diplomatik girişimleri devam etmektedir. Fransa Parlamentosu’nun sözde Karabağ Devleti’ni tanıma kararı bahse konu girişimlerin bir sonucudur. Erivan yönetimi hem Rusya hem de Batı ülkelerinde Azerbaycan ve Türkiye karşıtlığını körüklemekte, Türkleri bölgede yalnızlaştırma siyasetini sürdürmektedir. Dahası, Paşinyan hükûmeti uluslararası kamuoyunu esir değişimleri noktasında manipüle etmekte, Azerbaycan karşıtı algı oluşturmaktadır.

Tüm bunların yanı sıra, 10 Kasım’dan bu yana sahada Ermeni çetelerin ve zaman zaman Ermeni ordusunun provokatif girişimlerinin devam ettiği ve ateşin tam manasıyla kesilmediği görülmektedir. 15 Haziran 2021 tarihinde Azerbaycan ile Türkiye arasında imzalanan Şuşa Beyannamesi ve Nikol Paşinyan’ın 21 Haziran’da parlamentoda yeniden üstünlük kurması sonrasında Ermeni ordusunun Azerbaycan mevzilerine saldırılarında artış gözlemlenmektedir. 24 Haziran sonrasında Tovuz, Kelbecer, Nahçıvan, Gedebey, Basarkeçer ve Zerkend bölgeleri Ermeni ordusu tarafından müteaddit defalar hedef alınmıştır.

SAVAŞ ARAYIŞI STRATEJİSİ

Söz konusu saldırılar neticesinde 10 Kasım 2020 tarihinde imzalanan ateşkes anlaşmasının oluşturduğu hukuki ve meşru zeminin aşındırılması, Azerbaycan’ın barışı tesis etme noktasında attığı adımlara gölge düşürülmesi, bölgeye daha fazla Rus ve/veya üçüncü ülkelerin askerlerinin konuşlandırılması, Azerbaycan’ın savaş eğiliminde gösterilmesi ve yeniden bir operasyon başlatacağı yönünde algı oluşturulması, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ) Azerbaycan’a karşı devreye sokulması planlanmaktadır. Diğer tüm planlar bir yana, Azerbaycan’ı saldırgan ve yeni savaş arayışında olarak göstermek, izlediği Grand Strateji’nin başarısını ve kazanımların kalıcılığını temelden sarsabilir.

Sözün özü, Ermenistan’ın attığı adımlar yalnızca ihtilaf yaratarak istikrarsızlık oluşturma amacı taşımamakta aynı zamanda Azerbaycan’ın izlediği Grand Strateji’nin ikinci ayağını (meşruiyetin sağlanması ve tahkim edilmesi) hedef almaktadır. Tüm saldırıları durdurmak ve provokatif girişimleri kökten temizlemek adına, tarumar olmuş Ermeni ordusuna karşı yeni bir askeri operasyon mantıklı görünse de benimsenen Grand Strateji’nin başarısı ve selameti açısından kısa ve orta vadede yeni bir topyekûn savaşa girilmemesi tercih edilebilir. Ermenistan’ın izlediği politikaya karşı koyma ve diğer devletler nezdinde meşruiyeti sağlama noktasında en kritik araç diplomasidir. Bu süreçte, daha agresif ve saldırgan görünmemek, stratejik sabır göstermek ve provokasyonlara kapılmamak hayati önem arz etmektedir.

Bununla birlikte, Azerbaycan’ın askerî kazanımlarını geriletmemek, ateşkes beyannamesinde açıkça belirtilen Zengezur koridorunu hayata geçirmek, Nahçıvan ve Gazak bölgesindeki köy iadelerini temin etmek gibi tamamen meşru bir ajandası vardır. Bu konularda Erivan’ı yükümlülükleriyle yüzleştirme noktasında arabulucu unsur Rusya’nın mesuliyeti düşünüldüğünde çok vektörlü diplomatik atakların önemi artmaktadır.