Arap Baharı sürecinin başladığı ülke olan Tunus, bu süreç sonunda iç savaş yaşamayan ve ciddi derecede demokratik kazanımlar edinen bir ülke oldu. Bu bakımdan Tunus, diğer Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine örnek teşkil edecek nitelikte bir başarılı geçiş dönemi tecrübe etti. Ülkenin demokrasi alanında önemli hamleler yapmasında, Nahda hareketi ve lideri Raşid Gannuşi’nin payı kuşkusuz büyüktü. Tunus, Nahda’nın demokrasi ve millî birlik vurgusu sayesinde, daha demokratik ve istikrarlı bir görünüm kazandı. Ancak, Cumhurbaşkanı Kays Said’in Pazar gecesi devreye soktuğu siyasî darbe, on yıldır elde edilen kazanımları ciddi derecede tehlikeye atıyor.

Cumhurbaşkanı Kays Said, “ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü şartları” gerekçe göstererek Meclis’i bir aylığına askıya aldığını, milletvekillerinin dokunulmazlığını askıya aldığını, mevcut Başbakan Hişam el-Meşişi’yi görevden aldığını ve kendi atayacağı bir başbakanla yürütmeyi devralacağını açıkladı. Üstelik bunu yaparken de anayasanın kendisine böyle bir yetki bahşettiğini savundu. Meclis’i feshetmeyip askıya aldığını belirtmekle de yeni bir seçime gidilmesinin önünü açmak istemedi. Nahda lideri Gannuşi’nin de desteğini alarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Said, olayı darbe olarak nitelendiren Gannuşi’nin Meclis’e girmesini engelledi, Meclis kapısına kilit vurup asker korumasına aldı. Hiçbir anayasanın darbe yapmaya cevaz veren bir hüküm taşımayacağı, dolayısıyla burada yaşanan sürecin de Tunus anayasası ile meşrulaştırılamayacağı açık.

İlk bakışta Cumhurbaşkanının iç siyasî çekişmeler ve istikrarsızlık yüzünden aldığı geçici bir önlemmiş gibi görünecek bu olay, Cumhurbaşkanının böyle bir yetkisi olmadığı ve meselenin arkaplanında iç siyasetten çok dış müdahale olduğu dikkate alınınca bambaşka bir görünüm kazanıyor.

Tunus siyasetinde çok önemli bir yeri olan Nahda hareketi, Ekim 2019’da gerçekleştirilen parlamento seçimlerinden birinci parti olarak çıkmış, Gannuşi de Meclis başkanlığına gelmişti. Eylül 2020’de Hişam el-Meşişi başkanlığında kurulan teknokrat hükümette de bazı Nahda mensupları görev almıştı. Kabinede diğer partilere mensup üyelerin de olmasından dolayı, Cumhurbaşkanı’nın hükümeti feshetme kararının Nahda’yı hedef almadığı şeklinde yorumlayanlar da olsa da Said’in asıl hedefinin Gannuşi liderliğindeki Meclis ve Nahda hareketi olduğu anlaşılıyor. Zira esas anlaşmazlığın Cumhurbaşkanı Said ile Meclis Başkanı Gannuşi arasında olduğu ve iki liderin temel konularda ters düştüğü biliniyor. Hükûmete mensup Halk Hareketi, Cumhurbaşkanı’nın fesih kararına destek mesajı vermiş olması da bu görüşü destekler nitelikte.

Said ile Gannuşi arasındaki anlaşmazlıklardan birinin Türkiye ile ilişkiler olduğu yönünde bir kanaat mevcut. Türkiye’nin Libya’da Hafter’in isyan hareketini bastırmak noktasında oynadığı kritik rol ve bu çerçevede Hafter üzerinde Türkiye ile BAE arasında yaşanan çekişme, ister istemez Türkiye’ye müzahir Gannuşi ile BAE’ye daha yakın olan Said arasındaki fikir uyuşmazlığını derinleştirdi. Said, BAE destekli Hafter karşısında sessiz kalırken Gannuşi, Türkiye ile birlikte Ulusal Mutabakat Hükûmetini destekler pozisyondaydı. Gannuşi’nin, Hafter karşısında önemli başarılar elde eden UMH’yi tebrik etmesi sonrasında BAE kaynaklı bir karalama kampanyasına maruz kalması da Gannuşi’den kimlerin rahatsız olduğunu ortaya koymaya yeterli.

Gannuşi’nin Türkiye’ye yakın bir tavır sergilemesinden rahatsızlık duyanlar sadece BAE ve Hafter avenesi değil. Bu ekip tarafından desteklenen Tunuslu siyasetçiler de var. “Parlamento’yu İhvancılardan Kurtarma” sloganı ile asker üniforması giyinerek oturma eylemi yapan Abir Musa’nın liderliğindeki Hür Anayasa Partisi, adeta BAE için Nahda ile mücadele eden bir siyasî parti görüntüsü çiziyor. Gannuşi’yi meclis başkanlığından düşürmeye çalışmasıyla bildiğimiz Abir Musa, darbeden dolayı sevinenlerin başında geliyor olsa gerek. Velhasıl, demokrasi ve millî birlik isteyen Nahda’nın BAE’den kumada edilen bir zümre tarafından pasifize edilmesi için bir darbe icra edildi denebilir.