Son dönem yakın siyasi tarihine “koltuk sevdası” özelinde yaklaşan bir roman yazılsa içinde birçok karakteri barındırabilir ama baş aktör Meral Akşener olur.

Demokrat Meral’den Asena Meral’e, Asena Meral’den Heval Meral’e savruluşun hikâyesi…

Bu birçok açıdan örnek bir hikâyedir, çünkü içinde önemli soruların cevabını barındır.

***

DYP’de oturduğu sıcak koltukları niçin kaybetti?

ANAP’tan ne istedi de verilmeyince kapısından döndü?

AKP’de hangi talepleri karşılanmayınca sıradaki partisine doğru yol aldı?

Yıllarca el üstünde tutulduğu MHP’ye 1 Kasım 2015 seçimlerinde milletvekili adayı gösterilmeyince savaş açması tesadüf müydü?

***

DYP-ANAP-AKP-MHP-İP… DYP’de oturduğu sıcak koltuklardan kalkınca gittiği her yerde bulduğu sıcak koltuktan ayrılma nedeni hep aynı…

Makam mevki yok, Meral Akşener de yok…

Şimdi İP’in Genel Başkanı, partisi Millet İttifakı şemsiyesi altında dolaylı veya dolaysız CHP-HDP-SP-DP ile iş birliği hâlinde…

Ve bu birliktelik içerisinde Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmek için çok büyük uğraşlar verdi.

***

Baktı ki cumhurbaşkanı adayı o olsun, bu olsun tartışmalarında hep geri planda kalıyor, aday olamayacak, polemiklerden kendini “Cumhurbaşkanı adayı değilim, ben başbakanlığa adayım” diyerek sıyırdı.

O kendini tartışmaların odağından çıkardığını düşünüyor ama bu açıklamasıyla hem koltuk sevdasını dışa vurdu, hem de bugünkü mevcut hükümet sisteminde başbakanlık makamının olmaması nedeniyle bu hayalin nasıl gerçekleşeceği noktasında kendini başka bir tartışmanın öznesi hâline getirdi.

***

Gerçi bu tarz konular onun için sıkıntı değil…

Dün seçim yokken “başbakan olacağım” iddiasıyla yola düştüğünde, her yerde yaptığı “başbakan olacağım” diye başlayan konuşmalarının “yurtta sulh cihanda sulh” ile bitmesi ile 15 Temmuz’da darbeye yeltenen hainlerin kendilerine “yurtta sulh konseyi” ismini vermiş olmaları nedeniyle üzerinde oluşan ciddi şüpheleri dağıtmakla görevli tipler yine yardımına çoktan koştu.

Heval Meral’in bu tavrını “ne büyük kadın, hiçbir şeyde gözüm yok diyor” tarzında pazarlıyor ve “nasıl başbakan olacak” sorusunun cevabını veriyorlar…

***

İşe gerçekleşecek ilk seçimde hem Cumhurbaşkanlığını, hem de Mecliste anayasa değişikliğini referanduma götürecek çoğunluğu elde ederek başlıyorlar.

Daha sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni geri Parlamenter Sistem’e dönüştürecek oylamayı milletimizin onayına sunuyorlar. Milletimiz bunu da onayladıktan sonra nihayet dönüşümü sağlasın diye seçilen Cumhurbaşkanı, Heval Meral’e hükümeti kurma yetkisini veriyor.

***

Ee hani çözülmesi gereken çok ve acil sorunlar vardı…

Türkiye işsizlikten kırılıyor, hukuksuzluk kol geziyor, dış politikada ertelenemez problemler yaşanıyordu…

Göreve geldiklerinde öncelikleri bunlar olacaktı, nerede bunlara çözüm?

Millet size onayı Heval Meral başbakan olsun diye mi verecek?

Resmen bizi seçin, göreve geldiğimiz ilk bir seneyi belirsizliklerle, kaosla, krizlerle geçirelim diyorlar…

Oysaki Türk milleti bu konuda nihai kararını verdi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni onayladı, böylesi bir gerçek ortadayken sistem tartışmalarını yeniden körüklemenin sağlayacağı ne fayda var?

***

Milletimiz açısından bir faydası olmayabilir ama adı millet kendi zillet olan ittifakın birlikteliğini ayakta tutması için bu tarz hamlelere ihtiyacı var…

O yüzden HDP’ye bakanlık vereceğiz denilir, İP sesini çıkarmaz…

İP’in başı başbakan olacağım der, HDP itiraz etmez…

Heval Meral’in “koltuk sevdası” hikâyesi aynı zamanda siyasetin tatlı su kurnazlarının ustalıkla çevirdiği “al gülüm ver gülüm” hikâyesidir.

Bu hikâye ibretlik bir sonla bitmelidir…