CHP’li bir belediyenin, hizmet ve projeleriyle anıldığını hiç gördünüz mü?
Peki, CHP’li belediyelerde ne var?
Bol bol rüşvet ve yolsuzluk…
Son dönemde adeta bir foseptik çukuru patladı; ardı arkası kesilmeyen skandallar gün yüzüne çıkıyor. İstanbul, İzmir, Antalya, Adana…
Ortaya saçılan belgeler ve dile getirilen iddialar, yenilir yutulur cinsten değil.
Sosyal medyayı, televizyonu, gazeteleri açıyorsunuz; CHP’li belediyelerdeki rüşvet ve yolsuzluk haberleri, en çok yer kaplayan ve en göze çarpan başlıklar hâline geldi. Geçtiğimiz gün, İBB odaklı rüşvet ve yolsuzluk iddialarına ilişkin iki yeni görüntü yayınlandı. Balya balya paralar, elden ele, oradan oraya taşınmış…
Bu haberlerle eş zamanlı olarak, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde de büyük bir rüşvet çarkına dair itiraflar ve iddialar gündeme geldi. CHP’li belediyelerde rüşvet ve yolsuzluk haberleri adeta rutine dönüşmüş durumda. Bir yerden haber gelmezse, mutlaka başka bir yerden geliyor.
Sürekli yeni itirafçılar ortaya çıkıyor; sürekli gözaltılar ve tutuklamalar yaşanıyor… Ve gidişata bakılırsa, CHP’li belediyelerle ilgili bu tür gelişmelerin biteceği de pek görünmüyor. Diğer illerdeki CHP’li belediyelerle ilgili iddialarda, ortaya çıkanları aratmayacak ve hatta geçecek boyutta olduğu söyleniyor. Elbette yargı aşamasındaki soruşturmalar için hüküm vermiyoruz. Bu ahlaki ve hukuki olmaz. Ama ortaya dökülenlerden oluşan kanaat vahim bir noktada…
Sosyal çürümenin tesirlerini ve ağır sonuçlarını derinden hissettiğimiz bir dönemde, halka hizmet etmesi gereken makamlarda oturanların, halkın parasını rüşvet ve yolsuzluk yoluyla yağmalaması, bu çürümenin alanını daha da genişletmektedir. “Üzüm üzüme baka baka kararır” atasözü ise tam da böyle durumları tarif eder.
Toplumda bu tür yolsuzluk, rüşvet ve benzeri ahlaksızlıklar, adeta hem bulaşıcı hem de öğretici bir etki göstermektedir. Bir tarafta, CHP’li belediyelerdeki yolsuzluk ve rüşveti meşrulaştırmaya, hatta kahramanlaştırmaya çalışan Özgür Özel gibi siyaset modelleri varken; diğer tarafta bu davaların sulandırılması, gölgelenmesi ve sündürülmesi amacıyla zamana yayılması, toplumdaki çürümeyi daha da hızlandırmaktadır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin şu sözleri, yolsuzluk ve rüşvet dosyalarında hem “adalet” vurgulu nihai sonuca ulaşma çağrısı hem de gerçeklerle mesnetsiz iddiaları birbirine karıştırmama uyarısıdır:
“Türkiye’nin ağırlaşan, belediyeler başta olmak üzere pek alana yayılan ve yoğunlaşan hukuki davalardan süratle kurtulması, sonuçta adaletin eksiksiz tecellisi sağlanmalıdır. Adli tatilin bitimiyle beraber yargıyı saran mesnetsiz tartışma ve sürtüşmelerin kesinkes sonlandırılması, süregelen soruşturma ve kovuşturmaların bir an evvel tamamlanması, demokrasi ve hukuk güvenliği bakımından önceliğimiz olmalıdır.”
Kimse yapmadığı bir şeyle suçlanmamalıdır; ancak yapan da yaptıklarının hesabını sonuna kadar vermelidir. En büyük sıkıntımız ise işte bu terazinin dengesini sağlamada yaşanıyor. Kişiye ya da kuruma göre değişmeyen bir adalet sistemi tesis edilmeli; hak eden, hak ettiği neyse onunla muhatap edilmelidir.
A şahıs elma çaldı = Hırsız.
B şahıs elma çaldı = Hırsız değil…
Peki neden? A şahıs hırsız sayılırken, B şahıs niye sayılmıyor? Çünkü B şahıs, benim arkadaşım.
İşte, en başta ve her yerde kök salmış bu zihniyet ortadan kaldırılmalıdır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in partisi adına “adalet” isteme hakkı vardır; fakat “O benim arkadaşım” mantığıyla suçu meşrulaştırma ve kahramanlaştırma hakkı yoktur. Onun anlamadığı ahlaki ve hukuki nokta, tam olarak burasıdır.