Dünya Kadınlar Günü neden var, Dünya Kadınlar Günü ne için kutlanıyor..? Soru aynı ama cevaplar çok farklı… Tarihe bir göz gezdirip 8 Mart’ın tarihçesine bakalım; Batı’da sanayi devrimi köleliğin olduğu bir zulüm devrini kapatıp yeni bir zulüm devrini açmış ve bu sefer işçilere zor şartlar sunulmuştur. ABD’de “ en büyük kadın ayaklanması” olarak adlandırılan grev ardından yine şartlar düzelmemiştir. New York’ta Triangle Gömlek Fabrikası’nda, 25 Mart 2011’de bir yangın çıkar. Fabrikanın ağır koşulları, işçilerin işten kaçmasını önlemek üzere alınan tedbirler, daha doğrusu işçiyi hapseden uygulamalar; tek asansör ve kilitli yangın merdiveni kapıları, hızlı yayılan yangının 146 kişinin canını almasına sebep olmuştur. 129 kadın, bu yangında feci şekilde can vermiş ve ardından 80 bin kişilik bir cenaze düzenlenmiştir, sendika matem ve protesto yürüyüşleri yaparak dünya kamuoyunda da ses olmuş. Daha sonra 1917’de Rusya’da işçi kadınlar, “Ekmek ve Gül İstiyoruz!” sloganlarıyla sokaklara çıkmış ve Batı dünyasında yayılan bu kadın emekçi ayaklanmaları Rusya’da devam etmiştir. Dünyada hakim olan miladi takvime göre 8 Mart’a denk gelen ayaklanmalar, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin önerisi ile Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlamıştır ve kadınlara değer vermeyi fark eden Batı, dünyaya bunun dersini vermeye kalkmıştır…

Tarih bize apaçık her olayda gösteriyor ki; Batı dünyası, medeniyet kavramı ile zulüm ve zorbalıkları sonucunda çıkan isyanlara, zorunlu duyulan saygı sonucu tanışıyor. Feodal toplumlardaki o kölelikler, sanayi devrimindeki kadın ve çocuk işçiler başta olmak üzerine uygulanan ağır şartlar hepsi medeniyetten ve merhametten uzak… Ama bakıyoruz ki dünya kadın günleri, dünya medeniyet dersleri, kısaca dünyaya adalet dağıtımı rolü hep Batı’ya düşmüş … Traji komik bir halde, caniden merhamet dersi alıyoruz ve buna da talimiz, inandırılmışız medeniyet güneşinin batıdan doğduğuna … Kendi tarihimize bakalım: Türklerde bir sınıf ayrımı yok, kölelik yok, zor şartlar, zorbalıklar, zalimlikler, kendi halkına eziyetler yok; millet için devlet anlayışı var, imece var, bir ekmeği bölüşmek var, hak bilmek var, merhamet var… Türk devlet felsefesi, kitabelerde asırlar öncesinden refah toplumunun temel kaidelerinin öğüdünü veriyor, düşmanı olan Çin’in bile zor şartlarda olmasına gönlü razı gelmeyen Türk devleti anlatılıyor… Bizim tarihimizde, zalim şartlar ile ayaklanan ve sonunda yanarak can veren kadınlarımız yok; bizim tarihimiz el üstünde tutulan, devlet yönetiminde eş bilinen, kıymet görülen, iş, aş bölüşülen, yeri geldiğinde de cephede sırt sırta verilen kadınlarımız var! Biz medeniyet, hak, hukuk gibi kavramları karakter kodlarımızda taşıyan bir milletiz.

Var olan, uygulanan ve eksikliği çekilmeyen bir şeyi tanımlamaya, üretmeye çalışmazsın ama olmayanın eksikliği tanım ürettirir ve ortaya çıkarır. Batı, medeniyet buldum naraları ile dünyaya medeniyet dağıtma rolü üstlendiğinde, bize zaten bildiğimizi anlatmaya çalışmaktadır… Şimdi onların zalimliğinin feveranını, bizim milletimizin kendi devletine yapması nasıl bir ahmaklık oluyor?! Üstelik yepyeni bir boyuta ulaştırarak, o günü kutlanma amacından çıkarıp, yine özgürlük diye tanımladıkları ahlaksızlıkları ile meydanlara düşüyorlar, Yahu ne alaka ..?

8 Mart, Türk tarihinde bir anlam taşımaz, 8 Mart Türk kadınlarının sesi ve de günü değildir. Türk kadınının çilesi, Türk tarihinin çilesi ile eştir, biz çilemizi Batı’nın zalimliklerine verilmiş kutlamalar üzerinden anamayız… 8 Mart; dünyada zulüm görmüş ve de metalaşmış kadınları, insanlığımızın bize verdiği vazife ile andığımız gün olabilir ancak, bunu kapitalizmin kucağında sallamak ya da ahlaksızlığın ilanı haline getirmek farklı amaçlara hizmet etmektir. Tüm dünyada cereyan eden, kadın cinayetlerinin, tecavüzlerinin ve de işkencelerinin bu güne yüklenerek reklamının yapılması ve yine Türk milletine yüklenmesi kendini bilmezliktir, ahmakçadır. Dünya gündemine baktığınızda, kadınlar üzerine gerçekleşen zalimliklerin bizden kat be kat fazla olduğunu görebiliriz. Elbette ki bu bir savunma değil, elbette ki karşı çıkılmalı, ses olunmalı ama bu Türk’ün ayıbı olarak Batı’yı örnekleme ile batıdan adalet yüklenmekle olmaz ki Batı’nın adalet terazisi şaşkındır. Biz Türk kadınını kendi töremizin, kültürümüzün ve de tarihimizin kaynağıyla el üstünde tutarız, bu cahilce ve ahmakça kutlama adı altındaki ahlaksızlık ve de kaos taleplerine karşı; haklı bir sesle Türk kadınının asalet timsalini ve yerini vurgulayarak, bir gün değil her gün, sadece kadın değil, kadın-erkek Türk milleti olarak, kültürümüzün medeniyet güneşiyle aydınlandığı kutlu günler dileyelim... Medeniyetin hakiki güneşi bizden doğmuştur, güneşimize sırt çevirip yapay güneşlere dönmek, kendi gölgemize mahkum ettirir.