Danimarkalı ırkçı siyasetçi Rasmus Paludan’ın Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim yakmasının ardından ülkemiz başta olmak üzere bazı uluslararası çevrelerden de tepkiler gelmiştir.

27 Ocak 2023 tarihinde ABD Ankara Büyükelçiliği, İsveç’te başlayan ve akabinde Avrupa ülkelerine yayılan Kur’an yakma olayına misilleme olabileceği konusunda vatandaşlarına seyahat uyarısında bulunmuştur. ABD Büyükelçiliğinin bu uyarısından sonra Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere ve İsviçre başkonsolosluklarını güvenlik gerekçesiyle kapattıklarını duyurmuştur.

Söz konusu ülkelerin aldıkları kararların Türkiye’nin seçim sathına doğru girdiği ve ülkemizin 60 milyon turist hedefi olduğunu açıkladığı bir dönemde gelmesi dikkat çekici olmuştur.

Elçiliklerin yayınladıkları bildirilerde ibadethane ve turistik bölgelerden vatandaşlarının uzak durmasını istemesi ve yine aynı bildirilerde isimleri açıkça zikredilmese de saldırıların DEAŞ, El Kaide ve bu örgütlerle iltisaklı İslamcı gruplar tarafından gerçekleştirilebileceğinin kastedilmesi uluslararası kamuoyunda Türkiye’de “güvensiz bir ortam olduğu” algısı oluşturulmaya çalışıldığını göstermektedir.

Oysa söz konusu ülkeler terör ile yakın dirsek teması olan, terörist ve terör sevicilere kucak açan, Türk ve Müslümanlara karşı düzenlenen ırkçı saldırılara göz yuman ülkelerdir. Bununla beraber ABD tarafından imal edilen DEAŞ ve El Kaide’nin Türkiye’de terör saldırısı düzenleyeceği imasında bulunmak ise ülkemizde kimlerin ne maksatla korku iklimi yaratmak istediğini doğrudan işaret etmektedir.

Ülkemize yönelik “psikolojik harp” başlatma girişiminde bulunan ülkeler, Türkiye’nin terörle mücadelesinin en çok farkında olan ülkelerdir. Yine aynı ülkelerde gerçekleşen terör eylemleri hafızamızdaki tazeliğini de korumaktadır.

Bugün Avrupa’nın ve ABD’nin terör karnesi ortadadır. Fransa’da Türkiye karşıtı düzenlenen PKK eylemleri, Almanya’da dazlakların ırkçı saldırıları, İsveç’in ve yine Avrupa’nın pek çok yerinde kutsallarımıza yönelik eylemlerin devlet gözetiminde yapılması öte yandan ABD’nin içerisinde bulunduğu toplumsal çöküşle beraber her geçen gün yenisi eklenen okul baskınları, siyahi vatandaşlara yönelik ırkçı saldırılar yine Suriye’de terör gruplarına sağladığı destek ortadayken ülkemize yönelik “güvensiz” imajı yaratmaya çalışmaları beyhude bir çabadır.

Zira, Türklerin hiçbir dönemde başka bir dinin mensuplarının mabetlerine dokunmadığını, kutsallarına zarar vermediğini ve kimsenin de zarar vermesine müsaade etmediğini tarih yazmıştır ve hepsi de bunun farkındadır.

Türkiye’nin doğudan batıya, kuzeyden güneye dünyanın merkezi hâline geldiği ve dünyada vasat bulan krizlerin çözümünde baş aktör olduğu artık tüm çevrelerce kabul görmüş durumdadır. Batı’nın, dünyanın geri kalanı üzerinde kurmaya çalıştığı vesayetin bozulması ve Türkiye’nin, Batı’nın aksine insani temelli olarak diğer ülkelerle geliştirdiği ilişkilerin kıymeti ve etkisi ortadadır.

Son dönemde Batılı yayın organlarında ülkemiz ve doğrudan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan makaleler yayınlanması ve akabinde yine aynı odaklar tarafından ısrarla Türkiye’nin güvenliğinin sorgulanmasına yönelik konsolosluk kapatmak gibi faaliyetlerde bulunulması tesadüfi değil, planlı ve sistematik, psikolojik bir saldırıdır.

Türkiye’nin kurucu iradesiyle aynı ruh kökünden beslenen “Cumhur İttifakı”ndan rahatsızlık duyan çevreler seçim tarihi yaklaştıkça Türkiye’yi bir panik ve korku iklimine sokmaya yönelik faaliyetlerini artıracaktır.

Cumhur İttifakı tarafından ortaya konan irade önümüzdeki seçimlerden zaferle çıkılmasıyla beraber 21. yüzyıla Türk mührünü vuracak ve önümüzde asır şüphesiz “Türk Yüzyılı” olacaktır.