BEKA meselesi durduk yere mi çıktı? Türkiye, son kırk yılın en ağır sürecinden geçmiyor mu? Böyle zamanlarda kişinin, partinin, grubun, kurumun dediğinden ziyade yaptığına bakmayalım mı? Yoksa Amerika , sınırımızda kantonlar kurup etrafımızı cehennem halkasıyla çevirmeye çalışırken, ülkemizin son kırk yılın en önemli dış politika hamlelerini içeren güvenlik konseptini daraltacak karşı ataklarda mı bulunalım?! Geçmişte yapılan hataları az mı eleştirdik?!

Ama milletler mücadelesi hız kesmeden devam ediyor. Bugün, sınırları için savaşan bir Türkiye var. Oy kaygısı ya da kişisel arzu ve heves Türkiye’nin enerjisini, takatini, direnme azmini kırmamalı. Türkiye’de beka sorunu yoktur demek için gerçekleri görmemek, görememek gerekir.

Hasan Tahsin’i hatırladım. İzmir işgalinden aylar önce kurduğu gazetede halkı ve devlet yetkililerini işgal konusunda uyarmış, Sevr Anlaşması çerçevesinde İzmir Körfezi’ne demir atan Amerika, İngiliz, Yunan ve İtalyan gemilerinin İzmir’i işgal etmek için geldiklerini anlatmaya çalışmış, başaramamıştı. Sadece gazetesinde yazmamış, kapı kapı gezerek başta devlet yetkilileri olmak üzere herkese “Düveli muazzamanın gemileri buraya Türk’ün hukukunu çiğnemek için geldiler” demeyi ısrarla sürdürmüştür. Dönemin İzmir Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, İstanbul hükümetinin “Onlar buraya Sevr Anlaşması’nı denetlemek için geldiler” hükmünü yineleyerek Hasan Tahsin’i huzurundan kovmuştur.

Sonuçta olan olmuştur, Yunan karaya asker çıkarmış, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmiş ve binlerce milletdaşımız katledilmiştir. “İşgal yok, denetleme var” diyen Ali Nadir Paşa, askerlerinin önünde sefil bir halde yürütülürken, rütbesiz bir palikaryanın tokadına maruz kalmıştır. Miralay Süleyman Fethi Bey, “Yaşasın Vinezelos” diye bağırmadığı için şehit edilmiştir. İzmir’in işgali, Sakarya önlerine kadar dayanmıştır. Bu işgal, Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman ülküdaşlarının azim ve kararlılığı, Türk milletinin bu kadroya duyduğu inanç ile püskürtülmüştür. Peki beka meselesi bitmiş midir? Hayır! 

Erken dönem Türkiye Cumhuriyeti tarihini okuyanlar, meydana gelen olayların devletin bekası hassasiyeti ile çözüme kavuşturulduğunu gözlemleyeceklerdir. “Nutuk” eserinde Atatürk’ün neredeyse baştan aşağı beka uyarısı yaptığını göz ardı edemeyiz. Türkiye’nin beka meselesi vardır. Bugün özellikle vardır.

Bölücü partinin hatipleri maksatlarını gizlemeye lüzum duymadan konuşuyorlar. Kandil, alabildiğine demokrasi (!) çağrısı yapıyor. Türkiye’nin bölgede güçsüz kalıp, açılımlara, projelere teşne olması için Türk Devlet barikatının yıkılması öngörülüyor. Bu kadar vahim ortamda beka sorunu nasıl olmaz?! Mesele birilerinin gitmesi, birilerinin boşluğu doldurması ise burada boşluk yok. Aksine bölücü zihniyetin sözde demokrasi trenine binerek gidilecek olan hedefin, Türkiye’yi bir kaosa taşıma olasılığı var.

Geçmiş, geleceğin aynasıdır. Türkiye, beka konusunda dünyada pek çok ülkeden daha somut örnekleri, acılarla birlikte yaşamış bir ülkedir. Aynı filmi daha kaç kez görmemiz isteniyor?! Hasan Tahsin, derdini İzmir valisine de, garnizon komutanına da anlatamamıştı. Onun derdi, şahsi değildi; vatandı. Anlamadılar. Memleketin başına neler geldiğini tarih kitaplarından öğreniyoruz. Oysa bizim yaşadığımız pek çok acılı olay daha dün gibiydi. Anlamamıza gerek yok, unutmayalım yeter.