Sevgili çiftçi ve tarım dostu okurlarım;

Son zamanlarda sempozyumlar başta olmak üzere televizyonlarda, gazetelerde ve çeşitli dergilerde tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ile ilgili insanların kafasını karıştıran, gerçeklerle bağdaşmayan yorum ve yazıların yazıldığını sizler de benim kadar ilgi ile takip ediyorsunuzdur.

Sürdürülebilirliğin ayrılmaz unsurları araştırma ve yenilik faaliyetleridir. İtiraf etmeliyim ki bir ziraat mühendisi ve bir tarım yazarı olarak son zamanlarda bu “sürdürülebilirlik” kelimesine ifrit oluyorum. Bu nedenden dolayı Türk Dil Kurumunun (TDK) internet sayfasının sözlük arama bölümüne “sürdürülebilirlik” yazdığımda, tahmin edin ne buldum? Hiçbir şey. Böyle bir sözcük Türkçemizde yokmuş.

Sürdürebilirliğe en yakın sözcük dilimizde ne olabilir diye. Üşenmeyip “sürdürülebilirlik” kelimesini ısrarla tekrar araştırdım. Türk Dil Kurumu arama motoruna “kalıcılık”, “ölümsüzlük”, “devamlılık” gibi sözcükler yazınca karşıma son zamanların en popüler sözcüğü “Beka” çıkınca çok şaşırdım.

“Beka” sözcüğü çok sık kullanılıyor. Ağırlıkla da siyasette. Türkçe karşılığını esas alınca, “Türkiye’nin beka sorunu” yerine “Türkiye’nin kalıcılığı sorunu” demek bana bayağı bir ürkütücü geldi.  En iyisi ben “beka” sözcüğünü kullanarak yazıma devam edeyim.

Devletin egemenlik yetkisini kullanma önünde sorun çıkaran tehditler var ise beka meselesinden bahsedilir. Bu meseleyi mesele eden ve sıklıkla dile getiren; bu devletin, bu milletin ve bu toprakların sevdalısı tek devlet adamamız Kıymetli Büyüğüm Sayın Devlet Bahçeli Bey’dir.

Günümüzde bekayı oluşturan dört temel nokta vardır. Fakat herkes tarafından ilk üçü bilinmekte ve dördüncüsü dile getirilmemektedir. Öncelikle coğrafya veyahut topraklardır. Yani bir devlete karşı, komşusu olan ya da olmayan bir siyasi güç tarafından izlenilecek bir çıkar politikası vardır. Bu politika her daim o devletin bekasını tehlikeye atar. İkincisi ise devletin siyasi sistemi ya da siyasi mimarisiyle ilgilidir. Devletin siyasi mimarisi demokrasiden ziyade etnik referanslı bir yapıya mı dönüştürülüyor yoksa dönüştürülme çabası içerisinde mi olacaktır? Üçüncüsü halk için değerli ve anlam ifade eden şeylere; insan hayatı, sosyal hayat ve aile hayatı gibi kişisel değerler risk ve tehdit altında mı? Yani onların varlığıyla ilgili bir sorun mu var? Sonuncusu da TARIM!

Önce yeme-içme, sonra da barınma olamaz mı? Kesinlikle…! Bilgisayarımız bozulsa da yaşıyoruz, arabamız çalışmasa da idare edebiliyoruz. Denemelerini yaptık, pandemi bize çok şey öğretti. Rusya-Ukrayna savaşı üretimin ne kadar kıymetli olduğunu sadece bizlere değil dünyaya gösterdi. Dolaysıyla günün sonunda beslenmek zorundayız, kaynağımız MUHAKKAK TARIM olmalıdır! Ülke olarak kaynakları iyi yönetmek zorundayız.

Şimdi bu dört meseleye baktığımızda; vizyon sahibi ülkemizin toprak bütünlüğünün tehdit edildiğini, konfederasyon, federasyon gibi bir takım siyasi mimarilerle rejiminin ya da siyasal sisteminin ve aynı zamanda da terörizm ve terörizm gibi canı ve malı tehlikeye atan eylemlerle vatandaşlarının hayatlarının, gündelik yaşamlarının, sosyal veya ekonomik düzenlerinin temelden sarsılmaya çalışıldığını ve tarım politikası ve tarımsal üretim planlamaları ile ilgili yapılanları her fırsatta görüyoruz.

Ülkemiz ekonomisinin yabancı finans kurumlarının risk alma iştahına giderek duyarlı hale gelmesini ülkemizin ekonomi yönünde önemli bir beka sorunudur diyebiliyorsak; toprağın ne kadar değerli ne kadar vazgeçilmez olduğunu, toprağını yitiren ulusların gün gelince açlıkla boğuşmak zorunda kalacaklarını ve üretimden yoksun, dışa bağımlılıkta zirve yapan bir ülkenin tarım yönünde önemli bir beka sorunu vardır da diyebilmeliyiz!

Sevgili tarım dostu okurlarım; Ülkemizin kaderinde yağış azalması, sıcaklıların artması ve kuraklık var. Nüfusu hızla artan bir ülkeyiz. Ayrıca göçmen alıyoruz. Dolaysıyla çok boğaz beslemek zorunda olan bir ülkeyiz. Küresel iklim değişikliği içerisindeki rolümüz nispeten az. Küçük bir ülkeyiz; fakat dünyada bu yönde ciddi bir olumsuz trend var. Yer altı suları kimi yerde 10-20 metre, kimi yerde 50-100 metre aşağıya çekiliyor, yeraltı sularının yerine konulabilmeleri için binlerce yıl gerek. İç Anadolu’da ve denize yakın bölgelerde yer altı suları azalıyor, tuzlu suyun yer altı sularına karışma ihtimali ortaya çıkıyor. Tarımda ciddi bir problem var bölgenin iklim ve su şartlarına uygun tahıl veya ürünler seçilmiyor. Şehirlerde insanlar ile etrafındaki tarım alanlarını su ile beslemek çok zor ve bu durum giderek zorlaşıyor. Acilen havza envanteri çıkartılmalı. Ülkemizde sadece Karadeniz’in Doğu Karadeniz kısmında ciddi yağış potansiyeli devam ediyor. Doğu Anadolu’da da yüksek dağların olduğu yerlerde de yağış olacak ama Havza bazında insan yerleşimi, suyun seyahati, tarım ürünlerinin taşıması hesaba katılmalı. Tarımsal üretimde bilinçsiz su kullanımı hâlâ hızla devam ediyor.

GIDA GÜVENLİĞİ çok önemli!

Tarım sektörü güvenlik, savunma ve diğer sektörlerden daha önemlidir, daha önceliklidir! Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”ne baktığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. İlk öncelik fizyolojik: “Yiyecek, su, barınak, uyku”ya karşılık gelir. Sonra “güvenlik, sosyal, aidiyet ve kendini gerçekleştirme” gelir. Özellikle GIDA GÜVENLİĞİ çok önemlidir!

Yeterince beslenemeyen, gıdadan yoksun bir insan ne kendisini koruyabilir ne ailesini besleyebilir ne de ülkesini savunabilir! Hiçbir aç insan ailesini, bölgesini ve ülkesini savunamaz!

Son Söz: Gıda, su, beyin stratejik ürünlerdir. Ülke olarak giderek ülkemiz tarımını heba ediyor; satranç yerine sürekli dama oynuyoruz. Günümüzde bekayı oluşturan dört temel noktalardan üçü ön plana çıksa da bizim “asıl beka sorunumuz TARIMDIR!”

 

Sevgili tarım dostu okurlarım; sağlıcakla kalın.