Sonunda aranan kan bulundu…

Taa başından beri yazıyoruz, söylüyoruz…

“Milli takım yerli hoca ve genç oyuncuların, eskilerle yavaş yavaş kaynaşmasıyla olur” diye.

Birden bire takımı gençlerden kuramazsınız, tecrübelilerin hepsini de bir anda kesemezsiniz.

İşte Antalya’da, Yunanistan karşısındaki milli takımı gördünüz. Genç oyuncuların ayakları, kabiliyetleri, ustaların tecrübesi ile birleşince ortaya hakikaten güçlü bir milli takım çıktı.

Doğrusunu isterseniz, “Ben bu milli takımı” sevdim.

Yunanistan karşısında sanki yıllardır birlikte oynayan bir 'ekip' görüntüsü vardı. Defansımız oturmuş, mücadeleyi bırakmayan bir orta saha ve sürekli gol koklayan ileri uçlar.

Daha ne isteyebiliriz ki?

Bir de girenler çıkanları aratmayınca, 'gel keyfim gel'...

Tabi bunlara bir de, Türk futbolcusunu iyi tanıyan, milli ruhu anlatmasını bilen, futbolun inceliklerini ve yeniliklerini uygulayan, genç futbolculara öz güven aşılayan Şenol Güneş’i eklersek, Fransa ve İzlanda maçlarına umutlarımızı taşımak yanlış olmaz diye düşünüyorum.

Milli takım ile ilgili tek bir sitemimiz var…

O da, takıma değil seyirciye…

Yaklaşık 35 bin kişilik statta, 10 bini bile bulmayan seyirci, doğrusu Antalya’ya yakışmadı.

İftarı kimse mazeret göstermesin, maç 21.00’deydi. Üstelik Süper Lig’e çıkacak son takımın belirleneceği maç da kapalı kanaldaydı. O zaman, yeni hoca heyecanı, yeni kadro heyecanı, rakibin Yunanistan olması, tribünleri doldurmak için yeterli değil miydi?

Tribünleri dolduracaksınız ki, o genç oyuncular milli ruhu yakalasın, tribünleri dolduracaksınız ki, o milli takım taraftarı oluşsun. Önümüzde çok önemli, final niteliğinde iki maç var. Ne Fransa, ne de İzlanda, Yunanistan değil!

İkisi de dünya futboluna son yıllarda damgasını vurmuş takımlar.

Bu çocukların o maçlarda size ihtiyacı var. Doldurun o tribünleri, keyifle, zevkle maç izleyin, millileri destekleyin…

İşte o zaman başarı kendiliğinden gelir…

Güvenin ve taraftarı olun bu milli takımın…

 

 

 

Kendi potana

üçlük atmanın

çok daha fazlası