İnsanları öldürebilen robot sürüleri artık sadece bilim kurgu değil. Ölümcül otonom silah sistemleri artık savaşta bir gerçek ve Moskova ve Kiev’in bazılarını çatışmalarında kullandığını gösteren raporlar bulunuyor.

Geleneksel dronlardan farklı olarak bu sistemler, kendi başlarına gezinme yeteneğine sahip. Bazıları, hedefleri belirleyebiliyor ve bu hedeflere ölümcül mühimmat yönlendirebiliyor. Ancak tehlike şu ki, bu teknolojiler bir kez dünyaya yayıldığında, onları kontrol etmek zor olacak. Bu nedenle, şimdiye kadar tartışmaktan başka bir şey yapmayan ülkeler, bu silahların tehlikeleriyle başa çıkmak için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyorlar. Peki bu hedefe ulaşmak için ne gerekiyor?

Robot savaşları
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının başlamasından birkaç hafta sonra Hollanda merkezli Pax for Peace’e göre savunma analistleri savaş alanında bir katil robot keşfetti. Aktarılana göre Ukraynalılar, ölümcül patlayıcılarla dolu bir Rus insansız hava aracının fotoğraflarını çektiler. Kiev’de bir sokakta ölü bir balık gibi yüzüstü yatıyordu. Uçağın burnu kırılmıştı ve muhtemelen bir arıza nedeniyle arka pervanesi bükülmüştü. Ancak uçağın fotoğrafları sosyal medyada yayınlanmaya başlandığında silah uzmanları, söz konusu uçağın Zala Aero tarafından üretildiğini belirtti. Söz konusu kuruluş, Rus Kalaşnikov Şirketi’nin dron üreten kolu. Bu insansız hava aracı, belirli bir alana doğru otonom olarak uçabiliyor ve daha sonra etrafında 30 dakikaya kadar dönebiliyor. Yapay zeka teknolojisini kullanarak hedefini belirliyor ve daha sonra patlayıcı yükü ile hedefe doğru yöneliyor.

Öte yandan katil robotlar, Ukrayna’nın elinde de mevcut. Öyle ki Ukrayna, kendi kendine hareket etme kabiliyeti olan Türk yapımı ‘Bayraktar TB2’ uçaklarını kullanıyor. Bir silahın otonom çalışma modunun kullanılıp kullanılmadığını belirlemek zor olsa da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayınlanan bir rapora göre daha önce bu mod, Libya’da da en az bir kez kullanıldı. Ukrayna tarafından resmi bir rapor yayınlanmamasına rağmen Ukrayna’daki savaş sırasında tekrar kullanılmış olma ihtimali de yüksek.

Rusya, yapay zekayı stratejik bir öncelik haline getirmiş durumda. Öyle ki Devlet Başkanı Vladimir Putin, 2017 yılında yapay zekada lider olanın dünyanın hükümdarı olacağını söylemişti. Buna rağmen ABD hükümeti tarafından finanse edilen Deniz Analizleri Merkezi araştırmacıları, Rusya’nın savunma yeteneklerine hizmet edecek yapay zeka geliştirme konusunda ABD ve Çin’in gerisinde kaldığını belirtti.


Artan yaygınlık
Geleneksel SİHA’ların aksine bu öldürücü uçan robotlar, sadece kendi başlarına gezinme ve uçma yeteneğine sahip değiller. Aksine bazı ölümcül otonom silah sistemleri, düşman radar sistemlerini, tank gruplarını ve gemileri tanımlamak da dahil olmak üzere makine öğrenme algoritmaları aracılığıyla hedefleri bulmak için bir alanda bile dolaşabiliyor. Hatta yüz tanıma teknolojileri aracılığıyla belirli kişileri de tanımlayabiliyor.

İnsanların kontrolünün devam ediyor olmasına rağmen bu silahlar, zaman içinde hızlanan teknolojik gelişmelerle birlikte daha fazla bağımsız yetenekler kazanacak. Artık dünyanın dört bir yanındaki askerler ve kuvvetler, bu robotların yeteneklerinin farkında ve bu teknolojileri yaygın dağıtım için hazırlıyorlar.

Ulusal Araştırma Birliği’nde geleneksel olmayan silahlar ve teknoloji araştırmacısı Zachary Kallenborn, ABD, Çin, Avustralya ve İngiltere, sürekli genişleyen bir ölçekte ölümcül otonom silah sistemleri geliştirmeye büyük yatırımlar yaparken, Rusya, Güney Kore, İsrail ve Türkiye’nin bağımsız yeteneklere sahip silahları konuşlandıran ülkeler arasında yer aldığını belirtti.

İnsan öldürme makineleri
Son yıllarda otonom silahların geliştirilmesinden bu yana, büyük bir küresel endişe baş gösterdi. ‘Ipsos’ şirketi tarafından 22 Ocak 2019’da gerçekleştirilen bir anket, 26 ülkedeki katılımcıların yüzde 61’inin ölümcül otonom silahların kullanımına karşı olduğunu ortaya koydu. Binlerce yapay zeka araştırmacısı, İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’nde (The Future of Life) makinelerin insanları öldürmesine izin vermeyecekleri taahhüdünde bulundu. Bu, haklı bir korku. Zira yapay zeka verimli olsa da duman ve enkazla dolu karmaşık ve dinamik bir savaş alanında kolayca hata yapabilir. Bu durum, doğru hedefi bulmasını zorlaştırabilir ve sivilleri ve askerleri riske sokabilir.

Devletlerin, uluslararası STK’ların, bilim adamlarının ve yapay zeka uzmanlarının ölümcül otonom silah sistemleri konusunda endişe duymasının birkaç nedeni var. Bu silahların toplumu nasıl etkilediği konusunda anlaşamasalar da yayılmasının ciddi ve zararlı sonuçlara yol açabileceği konusunda hemfikirler.

Bu nedenle arasında, bu silahların hedef kişilere dair bir sayıyla sınırlı olmamaları göz önüne alındığında şiddeti büyük ölçüde kolaylaştırabilmeleri olası. Aynı zamanda yüz tanıma ve diğer teknolojiler aracılığıyla belirli tanımlara uyan kişi veya grupları hedef alabilir. Bu da şiddet yanlısı grupları veya devlet ordularını, siyasi suikastlar ve etnik temizlik yapmaya teşvik edebilir.

En tehlikeli neden ise bu silahlar, kendilerini kontrol edenlerin kimliklerini kolayca gizleyebiliyor. Böylece siyasi rejimleri devirme ve toplumdaki şiddet ve terörün kapsamını genişletme kabiliyetinin artması muhtemel. Ayrıca bu silahlar, sivillerin ve askerlerin kafasını karıştıran hatalar da yapabilir.

Büyük ülkeler devre dışı
Ancak uluslararası toplum, konunun tartışılması gerektiği konusunda uzlaşmaktan başka bir şey yapmadı. Ölümcül otonom silah sistemleri geliştirmede önde gelen ülkeler, onları yasaklama çağrılarına direnirken, ABD de mevcut uluslararası insani yasaların bu silahları düzenlemek için yeterli olduğunu iddia etti.

Öte yandan ölümcül otonom silah sistemlerinin dar bir tanımı yapılırken Çin’in konumu hakkında da bir belirsizlik var. Öyle ki Çin, genel hukuk kurallarının uygulanmasının tam olarak dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Rusya ise konuyu gündeme getirmeyi reddederken, diplomatik prosedür araçlarını kullanarak BM’nin konuyu tartışmaya ayırdığı zamanı azaltmaya çalışıyor. Çoğu ülke, ölümcül otonom silahların geliştirilmesi ve kullanılmasının yasaklanması veya en azından bu konuda düzenleme yapılması çağrısında bulunuyor. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise bu silahları kullananları kabul edilemez ve ahlaki açıdan tiksindirici rejimler olarak nitelendiriyor. Ayrıca bu silahların uluslararası hukuk tarafından yasaklanması gerektiğini savunuyor.

California Üniversitesi’nden siyaset bilimi araştırmacıları Prof. Dr. Robert Trager ve Prof. Dr. Laura Luca’ya göre uluslararası toplumun ölümcül otonom silahları düzenleme girişimleri, Aralık 2021’de tarihi bir fırsat olarak kabul edilen bir toplantı sırasında ve sekiz yıllık teknik tartışmaların ardından başarısız oldu. Öyle ki hükümet temsilcileri, bu teknolojilerin geliştirilmesini ve kullanımını düzenlemek için tüm ülkelere eşit olarak uygulanan yasal açısında bağlayıcı kurallar tercih etti.

Diğer silah ambargo sözleşmeleri, 1997 Ottawa Anlaşması’nda kara mayınlarının terk edilmesi, 2008 Oslo Anlaşmaları’nda misket bombalarının kullanımının yasaklanması ve 2017 Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması maddeleri gibi geçmişte bazı başarılar elde etti. Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması, nükleer silahları tamamen uluslararası insancıl hukuka uygun olarak yasaklayan ilk anlaşma olarak biliniyor. Ancak büyük güçlerin bu teknolojilerin güvenlikleri için kritik hale gelebileceğinin giderek daha fazla farkına varmaları, ölümcül otonom silahların yasaklanmasına ilişkin anlaşmanın başarısız olmasının ana nedeni sayılıyor. Yani onlara göre bu silahlardan tek taraflı olarak vazgeçmek mümkün değil.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Trager ve Luca’ya göre ülkeler, 1970 yılında yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması örneğini takip ederse, bir anlaşmaya varmada başarı hala mümkün. Öyle ki anlaşma, nükleer silahlara sahip ülkeleri onları derhal terk etmelerini gerektirmiyor ve diğer ülkelerin nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanmasına izin veriyor. Aynı şekilde ölümcül otonom silah sistemlerine benzer bir yayılmayı önleme sistemi, bunların geliştirilmesini, transferini ve istihdamının düzenlenmesini de kolaylaştırabilir.

 

Editör: Haber Merkezi