1961 yılında öz yurtlarından Afganistan’a göç ettiler. Çin işgalinde olan Doğu Türkistan’dan başlayan bu göç Türkiye’de son buldu. Artan Çin zulmünden kaçan 24 aile, ata topraklarından ayrılıp Afganistan’a sığındı. Kardeş topraklarından geçtiler, soydaşları onları iyi ağırlasa da o topraklar bile onların can güvenliği açısından tekin değildi. Bu yüzden Kırgızların misafirperverliğine teşekkür edip Afganistan’a geçmek zorunda kaldılar. 130 kişilik kafilenin başında, daha sonra Kayseri’ye yerleşen ve hayatının sonuna kadar Doğu Türkistan için mücadeleden vazgeçmeyen Mehmet Kasım Cantürk durmaktaydı. 86 gün süren bu yolculuk Kabil’de son buldu.

İlk üç kafilede bulunan Uygurlar; Bedahşan, Gazne, Kandahar, Hanabat ve Belh şehirlerine yerleştiler. Yeni gelenler, kendilerinden önce gelenlerin ayarladığı evlerde yaşadılar. Yine de tehlike bitmiş sayılmazdı çünkü dördüncü kafilede bulunanlar sınırı geçerken Afgan polisine yakalandı. Çin asla peşlerini bırakmak niyetinde değildi. Çin, kaçan 24 ailenin derhâl geri iade edilmesini talep etti. Ardından Afganistan polisi 24 aileyi Mezar-ı Şerif denen ziyaretgâhın bahçesine yerleştirir. Bahçede askerler tarafından kordon altına alınırlar. Uygurlar, Çin’e geri verileceklerini öğrenir. Geri iade ise ölüm anlamına gelmektedir. Kafiledeki kişilerin suçsuz olduklarını ispat etmek için Mehmet Cantürk ve arkadaşları bu durumu görüşmek üzere Bedahşan Valisi’yle görüşme girişimlerinde bulunurlar. Vali elinden bir şey gelmediğini açıklayarak hudut komutanı ile görüşmelerini tavsiye eder. Zaman kaybetmeden hududa doğru yol alan bir grup Uygur, komutanla görüşme fırsatını yakalar. Komutana, gözyaşlarıyla söylenen sözler ise tarihimizin bazı sayfalarını hatırlatan içeriktedir: “Bizi Çinlilere teslim edeceğinize, siz kurşuna dizin. Kanımız hiç olmasa Müslüman olanlar tarafından akıtılmış olur. Kanımız size helal olsun. Sanmayın ki, Çin’e teslim edilirsek bizi yaşatırlar. Sizlerin gözleri önünde hemen sınırda kurşuna dizerler. Allah aşkına şu hemşehrilerimizin durumuna iyi bakın”. Komutan söylenenlerden etkilenir ve yaverini çağırarak Mehmet Kasım ve arkadaşlarıyla beraber gidip 24 ailenin durumunu yerinde inceleyeceğini söyler. Bedahşan’a gelen hudut komutanı göz altında olan 24 ailenin feryatları ile karşılaştıktan sonra askerlere kışlalarına dönme emrini verir.

Merkeze telgraf çekeceğini ve ikinci bir emir gelene kadar göz altında olan Uygurların hemşehrileri tarafından misafir edilmelerini söyler. Uygurlar biraz da olsa rahatlar.

Mehmet Kasım ve arkadaşları, soydaşlarını evlerinde ağırlar. Zaman geçtikçe Uygurlar normal hayata döner. Elinde mesleği olanlar onunla uğraşır, olmayanlar ise yerli halk gibi fabrikalarda çalışarak geçimlerini sürdürürler. Kendilerini kurtarmalarına rağmen kardeşlerini unutmayarak bu yolda mücadelelerine devam ederler. Bu yüzden ikinci emir gelene kadar bir şeyler yapmaları lazımdı...

Not: Şubat 1997’de Doğu Türkistan’ın Gulca kentinde gerçekleşen ve özgürlük isteyen 30 Uygur’un idam edilerek şehit edilmesini protesto eden Gulca olayları sırasında 100’den fazla Doğu Türkistanlı, Çin tarafından şehit edilmiştir. Gulca katliamında can verenleri rahmetle anar ve hür ruhlarına selam ederiz.